Warning: Use of undefined constant ‘WP_MEMORY_LIMIT’ - assumed '‘WP_MEMORY_LIMIT’' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/dersimi3/public_html/wp-config.php on line 100

Warning: Use of undefined constant ’64m’ - assumed '’64m’' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/dersimi3/public_html/wp-config.php on line 100

Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/dersimi3/public_html/wp-config.php:100) in /home/dersimi3/public_html/wp-includes/feed-rss2.php on line 8
9.sınıf türk dili ve edebiyatı konu anlatımı – Dersimiz Edebiyat https://dersimizedebiyat.org Türk Dili ve Edebiyatı Dersi Kaynak Sitesi. Online Sınavlar Çıkmış Sorular Sınıf Konuları Sat, 24 Apr 2021 19:59:38 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.7.4 https://dersimizedebiyat.org/wp-content/uploads/2018/11/cropped-icon-32x32.png 9.sınıf türk dili ve edebiyatı konu anlatımı – Dersimiz Edebiyat https://dersimizedebiyat.org 32 32 9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı – Tek Dosya https://dersimizedebiyat.org/9-sinif-turk-dili-ve-edebiyati-konu-anlatimi-tek-dosya.html Tue, 17 Sep 2019 22:13:52 +0000 http://dersimizedebiyat.org/?p=120317 ÜNİTE -1: GİRİŞ
 

Edebiyat ve Edebiyatın Güzel Sanatlarla İlişkisi
Güzel Sanatlar İçindeki Edebiyatın Yeri

Edebiyatın Diğer Bilimlerle İlişkisi
Edebiyat Sosyoloji İlişkisi
Dilin Kullanımından Doğan Türleri (Ağız, Şive , Lehçe, Argo,Jargon)
Paragrafta Düşünceyi Geliştirme Yolları
İletişim ve Dilin İşlevleri
Ses Bilgisi
Yazım Kuralları
Noktalama İşaretleri

ÜNİTE-2: HİKÂYE
Hikâye (Hikayenin Özellikleri, Yapı Unsurları, Hikayede Olay, Hikayede Plan, Hikayede Konu, Çeşitleri)
Dil Bilgisi (İsim] – Sözlü İletişim

ÜNİTE-3: ŞİİR
1)Nazım Birimi

2)Nazım Biçimi (Şekli )
3)Ölçü

4)Uyak (Kafiye) Çeşitleri

5) Redif
6)Kafiye Örgüsü

7) Armoni

8) Ritim

Şiir Türleri

Söz Sanatları

Dil Bilgisi (Sıfat)

ÜNİTE-4: MASAL/FABL
Masal

Fabl
Fabl-2
Dil Bilgisi (Edat-Bağlaç-Ünlem)
Sözlü İletişim (Dinleme Türleri)

ÜNİTE-5: ROMAN
Roman
Romanda Anlatım Tekniği
Konularına Göre Romanlar

DiI Bilgisi (Zamir)
Sözlü Anlatım (Hazırlıklı Konuşma
)

ÜNİTE-6: TİYATRO
Tiyatro – Öğeleri- Çeşitleri
Geleneksel Türk Tiyatrosu (Ortaoyunu, Karagöz, Meddah, Köy Seyirlik Oyunu)

Dil Bilgisi (Zarf)

ÜNİTE-7:
BİYOGRAFİ/OTOBİYOGRAFİ
Biyografi/Otobiyografi
Biyografi / otobiyografi-2

Dil Bilgisi (Fiil,
Ek Fiil
Yapısına ve Çatısına Göre Fiiller)

ÜNİTE-8: MEKTUP/E-POSTA
Mektup ve E-posta

ÜNİTE-9: GÜNLÜK/BLOG
Günlük – Blog

]]>
Dramatik Şiir Nedir? Dramatik Şiir Örnekleri, Edebiyatımızda Dramatik Şiir Yazarları Kimlerdir? https://dersimizedebiyat.org/dramatik-siir-nedir-dramatik-siir-ornekleri-edebiyatimizda-dramatik-siir-yazarlari-kimlerdir.html Fri, 13 Sep 2019 18:36:26 +0000 http://dersimizedebiyat.org/?p=120233 DRAMATİK ŞİİR

Acıklı ya da korkunç bir konuyu anlatan şiir türüdür. Tiyatroda kullanılan şiir türüdür. Bu şiirin konusu olaydır. Konuyu tiyatro gibi canlandıran bu şiirler Eski Yunan’daki tragedyalar ile başlamıştır. Günümüzde ise manzum tiyatro­larla varlığını sürdürmektedir. Bizim edebiyatımızda dramatik şiir türüne pek önem verilmemiştir. Batı edebiyatında Cornaille, Racine, Sahkespeare; bizim edebiyatımızda Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan bu türün örneklerini vermiştir.

Halketsem esirlerle leşker

Mahveylesem ordularla asker

Olsa bana hep mülûk çâker

Cinsince o iktidar münker

evkimde uçar tuyûr-u kemter!

Âvâze-i dehr ikentanînim

A. Hamit TARHAN

]]>
Satirik (Hiciv) Şiir Nedir? Satirik (Hiciv) Şiir Örnekleri, Edebiyatımızda Satirik (Hiciv) Şiir Yazarları Kimlerdir? https://dersimizedebiyat.org/satirik-hiciv-siir-nedir-satirik-hiciv-siir-ornekleri-edebiyatimizda-satirik-hiciv-siir-yazarlari-kimlerdir.html Fri, 13 Sep 2019 18:27:01 +0000 http://dersimizedebiyat.org/?p=120231 SATİRİK ŞİİR

Toplumsal yaşamdaki bozuklukların, insanların zaaflarının güldürü unsuru da katılarak dile getirildiği şiir türüdür. Satirik şiirlere divan edebiyatında hiciv, halk edebiyatında taşlama yeni edebiyatımızda ise yergi adı verilir.

Satirik şiirlerde didaktik özellikler de görüldüğünden bu şiir türü didaktik şiir içinde de incelenebilir.

 

Benim bu gidişe aklım ermiyor

Fukara halini kimse sormuyor

Padişah sikkesi selam vermiyor

Kefensiz kalacak ölümüz bizim

Serdari

 

Dinleyin dostlarım başa geleni

Ekmek çama çıktı, tuz firar etti

Artık siz düşünün geri kalanı

Çoğu bekliyorduk azı firar etti

Aşık Hüseyin

]]>
Didaktik Şiir Nedir? Didaktik Şiir Örnekleri, Edebiyatımızda Didaktik Şiir Yazarları Kimlerdir? https://dersimizedebiyat.org/didaktik-siir-nedir-didaktik-siir-ornekleri-edebiyatimizda-didaktik-siir-yazarlari-kimlerdir.html Fri, 13 Sep 2019 18:22:11 +0000 http://dersimizedebiyat.org/?p=120229 DİDAKTİK ŞİİR

Belli bir düşünceyi aşılamak ya da belli bir konuda öğüt, bilgi vermek ahlâki bir ders çıkarmak amacıyla öğretici nitelikte yazılan duygu yönü zayıf, kuru anlatımlı şiirlerdir. Kafiye ve ölçülerden dolayı akılda kolay kaldığından bilgi­ler bu şiir türüyle verilmiştir. Eski Yunan edebiyatında Hesiodos, bu türün ilk örneklerini vermiştir. Fabllar, manzum hikâyeler didaktik şiir grubunda değer­lendirilir.

Tembellikten vazgeçelim                        

Okumayı yol seçelim                                     

Okumak, bilmektir derim                               

Daha çok okumak gerek                               

Hiç işsiz oturmamalı

 

Bu geçit pek korkuludur.

Öğrenmezsek yolu izi,

Yolda kurtlar kapar bizi

Okumalı, oynamalı

Tevfik FİKRET

]]>
Pastoral Şiir Nedir? Pastoral Şiir Örnekleri, Edebiyatımızda Pastoral Şiir Yazarları Kimlerdir? https://dersimizedebiyat.org/pastoral-siir-nedir-pastoral-siir-ornekleri-edebiyatimizda-pastoral-siir-yazarlari-kimlerdir.html Fri, 13 Sep 2019 18:11:47 +0000 http://dersimizedebiyat.org/?p=120225 PASTORAL ŞİİR

Kır ve doğa güzelliklerini, çobanların doğadaki yaşayışını anlatan şiirlere de­nir. Özentiden, süsten uzak bir dil kullanılır. Bu tür şiirlerde okuyucuda doğaya karşı bir imrenme uyandırma amaçlanır. Edebiyatımızda Batılı anlamdaki ilk örneği Abdülhak Hamit’in “Sahra” adlı şiiridir.

Pastoral şiirin türleri şunlardır:

a) İdil: Şairlerin doğa karşısındaki duygulanmasının anlatıldığı kır hayatının güzelliklerinin kaleme alındığı şiirlerdir.

b) Eglog: Birkaç çobanın kır hayatı, aşk gibi konular üzerinde karşılıklı konuş­maları tarzında yazılan pastoral şiirlerdir.

Zerdali Ağacı                                                

Havalar güzel gidiyor                      

Sen de çiçek açtın erkenden               

Küçük zerdali ağacına                         

Aklın ermeden                                 

Cahit KÜLEBİ

 

Yayla Dumanı

Gümüş bir dumanla kaplandı her yer

Yer ve gök bu akşam yayla dumanı

Sürüler, çeşmeler, sarı çiçekler

Beyaz kar, yeşil çam yayla duman

Ömer Bedrettin UŞAKLI   

]]>
Lirik Şiir Nedir? Lirik Şiir Örnekleri, Edebiyatımızda Lirik Şiir Yazarları Kimlerdir? https://dersimizedebiyat.org/lirik-siir-nedir-lirik-siir-ornekleri-edebiyatimizda-lirik-siir-yazarlari-kimlerdir.html Fri, 13 Sep 2019 18:03:32 +0000 http://dersimizedebiyat.org/?p=120221 LİRİK ŞİİR

Aşk, ayrılık, hasret, özlem gibi konuları işleyen duygu yüklü şiirlerdir. Okurun kalbine seslenen bu şiir türü eskiden Yunanlarda “lyra” (lir) adı verilen sazlar­la söylendiği için bu adı almıştır. Tanzimat Dönemi‘nde rebab adı verilen bir sazdan dolayı bu tür şiirlere “rebabi” adı verilmiştir.

Halk edebiyatında semai, koşma (güzelleme); divan edebiyatında gazel, şarkı lirik şiiri örnekler. Karacaoğlan halk edebiyatında, Fuzuli, Nedim divan edebiyatında, Yahya Kemal, Cahit Külebi, Necip Fazıl, Ahmet Muhip gibi şairler ise Batı etkisindeki Türk edebiyatındaki lirik şiir yazan şairlerdir.

Serenad

Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak

Ben aşkınla bahar getirdim sana

Tozlu yollarından geçtiğim uzak

İklimden şarkılar getirdim sana

A. Muhip DIRANAS

 

Geçmiş Yaz

Rü’ya gibi bir yazdı yarattın hevesinle

Her anını her rengini, her şi’rini hazdan

Hâlâ doludur bahçeler en tatlı sesinle

Bir gün, bir uzak hâtıra özlersen o yazdan

Yahya Kemal BEYATLI

]]>
Epik Şiir Nedir? Epik Şiir Örnekleri,Edebiyatımızda Epik Şiir Yazarları Kimdir? https://dersimizedebiyat.org/epik-siir-nedir-epik-siir-ornekleriedebiyatimizda-epik-siir-yazarlari-kimdir.html Fri, 13 Sep 2019 17:41:00 +0000 http://dersimizedebiyat.org/?p=120218 EPİK ŞİİR

Destansı özellikler gösteren şiirlerdir. Bu şiirlerde kahramanlık, savaş, yiğitlik konuları ele alınır. Divan edebiyatında kasideler, halk edebiyatında koçakla­ma, destan, varsağı gibi türler epik özellikler gösterir.

Dadaloğlu, Köroğlu halk edebiyatında önemli temsilcileridir.

 

Dadaloğlu yarın kavga kurulur

Öter tüfek davlumbazlar vurulur

Nice koç yiğitler yere serilir

Ölün ölür kalan sağlar bizimdir

Üç Şehitler Destanı

Durduk, süngü takmış kafir ayakta

Bizde süngü yok

Bir hayret kızıllığı akardı üstümüzden

Dehşetten daha çok

Durduk, süngüsü düşmanın pırıl pırı

Önümüze çıktı bir gündüz bir gece

Korku değil haşa Bir büyük düşünce

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

]]>
Romanda Anlatma Tekniği (Anlatma Tekniği, Gösterme Tekniği, Özetleme Tekniği) ve Örnekleri https://dersimizedebiyat.org/romanda-anlatma-teknigi-anlatma-teknigi-gosterme-teknigi-ozetleme-teknigi-ve-ornekleri.html Tue, 26 Mar 2019 21:04:02 +0000 http://dersimizedebiyat.org/?p=119903 Romanda Anlatım Teknikleri

Anlatma Tekniği

Bu tekniğin temel özelliği, anlatılan her şeyi okuyucu anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. Bu nedenle okuyucunun dikkati, anlatan üzerinde yoğunlaşır. Anlatma tekniğinde yazar, sürekli okuyucu ile eser arasına girer. Anlatıcı her şeyi kendi bakış açısı ve yorumuyla sunar, okur da olayları, kişileri ve çevreleri anlatıcının gözüyle görür ve yorumlar.

Örnek 1

“Doktor Salman Sami’nin soyu Kafkas sürgünlerindendi. Üç kuşaktır Kafkasya daha dillerinden düşmüyordu. Kafkasya’nın suyu toprağı, karlı dağları üstüne çok şey biliniyor, evde herkes, şimdiye kadar Çerkezce konuşuyordu. Evin içinde bir tek sözcüğü bile yanlış konuşanla alay ediliyor, o kişi aşağılanıyor ve Kafkas destanları Anadolu’nun birçok yerine iskan edilmiş Çerkez oymaklarında İstanbul’da söyleniyordu. Şimdilerde destanlar, türküler birçok oymakta bitmişti. Belki Anadolu’nun kalabalıkça Çerkez yerleştirilmiş yörelerinde o destanlar, o türküler daha söyleniyordur. İstanbul’da doğmuş, büyümüş, doktor çıkmış, uzmanlığını Fransa’da yapmış ama hiçbir zaman Kafkasya’yı, anayurtlarını ona kimse unutturamamıştı. Musevilere hiç şaşmıyordu. Mevud (vaat edilmiş) toprak özlemi binlerce yıl süren bir özlemdi. Kafkas dağlarının pınarlarından da daha süt ve bal akıyordu. Son soluğunda, aaah!

Dağıstan demeden ölen hiçbir Çerkez görmemişti. Burada, bu kilisede ölen yaralı Çerkez delikanlıları, Dağıstan, aaah! Dağıstan, diye can vermişlerdi. Dağıstan o kadar iliklerine işlemişti ki son solukta o da aaah Dağıstan diye ölecekti.

(Yaşar Kemal- Karıncanın Su İçtiği)

Örnek 2

“Muhittin tramvaydan indi. Helaların önünden geçerken yavaş yavaş meydana dönmesi gerekiyordu. Yavaş yavaş meydana döneceğini ve keyifli adımlarla insanlara bakarak meydanı dönerken şimdi yaptığı gibi, sigara içeceğini, ağzında sigaranın zehriyle birlikte keyif verici bir acı bulacağını, bütün gün inşaat mühendisliği yaptığı yazıhanede akşam Beyoğlu’na gideceğini, Beyoğlu’nda yürüyeceğini, ayaküstü bir şeyler içeceğini, sonra da sinemaya gideceğini düşünmüştü.

(Orhan Pamuk-Cevdet Bey ve Oğulları)

Gösterme Tekniği

Bu teknik çoğu kez anlatma tekniği ile bir arada kullanılır. Diyaloglar ve tasvirler yoluyla olaylar, kişiler ve çevreler sahnelenerek okuyucunun bunları doğrudan görmesi ve yaşaması sağlanır. Gösterme tekniği, romanda anlatılanların görünür ve somut hale getirilmesinde sık sık kullanılır. Gösterme tekniğinde olay tamamen okuyucuya aktarılır, araya anlatıcı girmez.

Anlatma tekniğinde okuyucunun dikkati “anlatan” üzerinde, gösterme tekniğinde ise eser üzerinde yoğunlaşır.

Örnek 1

Kendimden iğreniyorum. Niçin böyleyim? Böyle olmamak elimde mi? Samim… Samim… Gelmeyecek. Bir daha buluşmak istemez benimle. İstemez mi? Benim nem o? Niçin vardı hayatımda o? Şimdi bir dağ gözümün önüne geliyor. Samim… Şimdi çok iyi hisseder gibi oluyorum. O benim yükselişim…”

“… Nasıl? Ben bu mahlûku anlamakta nasıl bu kadar geciktim? Nasıl, evvelâ onu nasıl en seçme hislerimin mevzuu olmaya lâyık görebildim? Nasıl ve ne biçim bir körlükle, nasıl nasıl, hangi zaaflar tarafından itilerek, nasıl, hangi idraklerin felci içinde, nasıl, derece derece ve birçok uyandırıcı işaretlere rağmen nasıl, zaman zaman içimi alt üst eden keder fırtınalarının manasına karşı tasasız kalabildim? Ve nasıl haykırmak istiyorum, nasıl, fakat nasıl… Canım benim, Samim, Samim’ciğim, benim bir tanem çıldıracağım, nasıl, nasıl ona kadar yuvarlandım? Bu kız, Yarabbi, bu kadın, nasıl, bu karı, of, bu mahlûk nasıl beni hislerimin tarihine ve içimin en mahrem galerisine, sonunda kovulmak için bile olsa, nasıl, nasıl girebildi?(…) Ve nasıl hayvan! Nasıl Affet beni, ey aziz içim, affet nasıl fakat, ruh radarlarının ve sayısız his intikallerinin ince delaletlerine ve hele nasıl bazen en haykıran işaretlerin şakağımdan itercesine ihtarına rağmen, şüphesiz derinden derine anlamadığım, anlar gibi olduğum halde, nasıl ve niçin ona düştüm?”

(Peyami Safa-Yalnızız)

Örnek 2

(Aşağıdaki metinde koyu bölümler anlatma tekniği, açık bölümler de gösterme tekniğiyle yazılmıştır.)

Ferhat babasına en yakın sandalyeye oturdu. Bacaklarını açtı, iki elini kalçasına koyarak öne doğru eğildi:

-Meral dün gece kaçta geldi, biliyor musun?

-Kaçta?

Ferhat iki elini birden havaya kaldırdı:

-Bir buçuğu geçiyordu.

Nail Bey ağır aile ve ahlak münakaşalarına hiç tahammül edemeyeceği bir an içinde olduğunu gösteren bir gevşeklikle başını sallayarak yorgun bir nefes bıraktı:

-Ben müsaade ettim.

-Park Otel’e, Feriha’ya gitti, değil mi?

-Evet.

Ferhat ayağa kalktı; elleri arkasında, ayrık bacaklarla iki tarafa sallanarak birkaç adım yürüdü, sonra babasına döndü:

-İyi yapmadın ekselans, dedi, bu kız bir felakete doğru gidiyor, Paris’e değil…”

“Samim kaşlarını çattı. Masumiyet ihtimali kalmamıştı. Şimdi cumartesi için sıkı bir soruşturmanın şaşkınlıklarında mutlak bir delil aramak lazımdı. Birdenbire dedi ki:

-Şimdi Meral, sana tekrar soruyorum, iyi düşün ve cevap ver. Cumartesi evden çıkmadın mı? Hiç, hiç çıkmadın mı?

Meral şaşırdı. Evvelâ önüne, sonra etrafına baktı. Sonra küçük hareketlerden sızabilecek hakikatleri ele vermemek için hareketsiz durdu ve mırıldandı:

-Cumartesi… Cumartesi… Ne zamana düşüyor o?

-Gayet basit. Dün pazardı. Evvelki gün cumartesi. Daha evvelki gün biz seninle beraberdik. Benden ayrıldın ve Feriha’ya gittin. Geceyi otelde geçirdin. Onun ertesi günü.

Meral kaşlarını kaldırdı ve bir hatırlama zorluğunun taklidini yaparak cevap verdi.

– Çıkmadım galiba.

Yataktan indi, terliklerini ve kimonosunu giydi. Aynaya baktı. Saçları dağılmış ve kabarmıştı. Tarağını aldı, fakat hemen bıraktı. Oda kapısına doğru yürüdü, durdu. Başı kazan gibiydi.

(Peyami Safa-Yalnızız)

Özetleme Tekniği

Özetleme tekniğinde anlatıcı kendisini tam olarak hissettirir. Anlatıcı bir olayı, kişiyi ya da çevreyi veya hakkında bilgi vermek istediği herhangi bir şeyi okura özetleyerek aktarır. Daha çok eski romanlarda görülen bu teknik günümüzde pek kullanılmamaktadır. Çağdaş romancılar bu yöntemi “biliç akımı”, “tahlil”, ve “iç monolog”lardan yararlanılarak kullanırlar.

Örnek 1

Sonra, günlerce hayatın akışına kapıldı. Önemsiz gördüğü olayları tekrar yaşadı. Selim’i düşünmeden günler geçti. Yatakta karısının sıcaklığıyla, gecelerce uyudu. Yıkandı… tıraş oldu… tekrar kirlendi. Yeni bir paket jilet aldı. Evde birkaç kere ‘umumi temizlik’ yapıldı. Dostlarıyla geceler yaşadı: Selim’in tanımadığı dostlarla, aile ve iş çevresinin arkadaşlarıyla. Birbirlerine benzeyen günler, yaşarken nasıl geçtiği anlaşılmayan günler, tarih düşürülmesi imkânsız günler… Günler birbirini kovaladı. Pazartesi oldu, sonra pazar, sonra gene pazartesi. Sonra gene pazar oldu. Geç kalkıldı. Kahvaltı, büyük kahvaltı, geç yapıldı. Pazar gazeteleri okundu, bilmeceler çözüldü: geçen hafla çözülen aynı bilmeceler. Evde yemek verildi, başka evlere yemeğe gidildi.

(Oğuz Atay-Tutunamayanlar)

Örnek 2

Canının yemek istemediği günler oluyordu. Böyle günler, şehrin lokantalarını dolaşır, bir çeşit yemek arardı. Çoğu zaman bunun ya mevsimi geçmiş ya gelecek bir yemek oluşu tuhaftı. Yorgun, umutsuz girdiği bir lokantada onu bulunca oturur; önüne koydukları tabaktan bir iki lokma alır; sanki aradığı o değilmiş, ondan daha başka bir tat bekliyormuş gibi bezgin tabağı iter, şarap isterdi. Çok içiyordu. Bazı geceler bardağını doldururken şişeyi elinden bırakıp kalkar, şaşıran garsona borcunu öder, gideceği bir yere geç kalmış gibi sokağa çıkardı. Yürüyen, oturan kalabalığın arasında onu arardı.

(Yusuf Atılgan – Aylak Adam)

]]>
9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 3.Ünite Şiirin Biçim Özellikleri Hakkında Tek Dosya https://dersimizedebiyat.org/9-sinif-turk-dili-ve-edebiyati-3-unite-siirin-bicim-ozellikleri-hakkinda-tek-dosya.html Wed, 07 Nov 2018 17:49:37 +0000 http://dersimizedebiyat.org/?p=119478 Şiirin Biçim Özellikleri

1)Nazım Birimi

2)Nazım Biçimi (Şekli )
3)Ölçü

4)Uyak (Kafiye) Çeşitleri

5) Redif
6)Kafiye Örgüsü

7) Armoni

8) Ritim

ŞİİRİN BİÇİMSEL ÖZELLİKLERİ (ŞİİRİN UNSURLARI)
NAZIM BİRİMİ
1. Dize (Mısra)
Mısra sözcüğü Arapça kökenlidir. Sözlük anlamı ola­rak “kapı kanadı, çadır kapısının iki yan parçası” an­lamlarına gelir. Edebiyat terimi olarak ise mısra, şirin her satırına verilen isimdir.

“Gülelim oynayalım kâm alalım dünyadan”
(Nedim)
‘Ağır  ağır çıkacaksın bu merdivenlerden”
Ahmet Haşim
“İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı’
Orhan Veli Kanık
Bu sözler birer mısradır.

Mısra-ı âzâde: Divan şiirinde tek mısra olarak bir anlam ifade eden, anlamı tamamlayıcı başka mısraya ihliyaç olmayan mısralara “mısra-ı âzâde” denir. Aslın­da mısra-ı âzâde tek dizelik şiirdir.
Hatırından çıkmasın dünyâya üryan geldiğin
Baki
Türkçe ağzımda annemin ak sütüdür.
Yahya Kemal Beyatlı
Devlet ol kimsededir olmaya devlet ona yâr
La Edri
Elimizden ne gelir tâliimiz yâr değil
Bağdatlı Ruhi
“Müdhikât-ı dehre ben ölsem de tasvirim güler”
Muallim Naci
“Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar”
Kırımlı Rahmi

Divan şiirinde bir beyitin anlam bakımından birbirine bağlı olmayan ya da çok uzak bir anlam ilişkisi bulu­nan iki mısrânın her birine de âzâde denmiştir.
“Fikret-i hatt-ı yâr var serde”
“Arzu-yı bahar var serde””
Nazim

Şiir içinde göze çarpan güzelliği ve anlam olgunluğu ile dilden dile dolaşan ve bir atasözü gibi kullanılmaya başlanan dizelere “mısra-ı berceste (sıçramış, fırçalan­mış mısra)” adı verilir.

Âvâzeyı şu âleme Davud gibi sal
“Baki kalan bu kubbede bir hoş sâda imiş.”
Baki

Miyân-ı güft-gûda bed-meniş îhâm eder kubhun
“Şecâ’at arzederken merd-i kıptı sirkatin söyler”
Koca Ragıb Paşa

Çeşm-i insaf kadar kâmile mîzân olmaz
“Kışı noksanını bilmek gibi irfan olmaz”
Bursalı Talip

Bu beyitlerde tırnak içinde gösterilen dizeler, mısra-ı bercestedir. Bu dizeler, bir atasözü gibi yaygınlaşmış, halkın belleğinde yer etmiştir.

2. Beyit
Aynı ölçüyle yazılmış, aralannda anlamsal bağ bulu­nan iki dizelik birime “beyit” denir. Beyit sözcüğü Arapça “çadır, ev, oda” anlamına gelen “beyitten ge­lir. Beyit, divan şiirinde sık olarak kullanılmış bir nazım birimidir. Beyitin ilk mısrasına “sadr”, İkinci mısrasına da “acûz” denir. İki mısrası birbiriyle uyaklı olan beyitle­re “mukaffa”, “musarrâ” veya “matla“; mısraları uyaklı olmayan beyitlere de “müfred” veya “ferd” denir.

“Sinede evvel ne muhrik arzular vâr İdi
Lebde ser-keş ahlar ateşli hûlar vâr İdi”
Nedim

“Benî candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı ânımdan muradım şem’i yanmaz mı”
Fuzulî

“Meyhane mukassi görünür taşradan amma
Bir başka ferah, başka letafet var içinde.”
Nedim

Yukarıdaki beyitlerden ilk İkisi “malla”; üçüncüsü ise mısraları uyaklı olmadığı için “müfred”dir.

3.  Dörtlük
Dört dizeden oluşan nazım birimine “dörtlük” denir. HaIk şiirinde, nazım birimi olarak genelde dörtlük tercih edil­miştir. Dörtlük Türklerin, İslamiyet’i kabul etmelerinden önceki şiirlerinde de kullandıkları bir nazım birimidir.

RUBAİ
Bilmem kime yahut neye uyduk gittik
Gâhi meye gâhı neye uyduk gittik
Erbâb-ı zekâ riyayı meznep bildi B
izler dili divâneye uyduk gittik
Yahya Kemal Beyatlı

KARA TOPRAK
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara lopraktır
Aşık Veysel Şatıroğlu

4.  Bent
Bent, “bağ, bağlanan şey, kuşak, su bendi” gibi an­lamlara gelir Bir şiir terimi olarak ise bent, birbirine öl­çü ve uyakla bağlanmış ikiden fazla dizeden oluşan mısralar topluluğudur. Bir şiirde bentler 3-30 mısra ola­bilir. Bentlere parça anlamında “kıta” da denir.

SİVAS YOLLARINDA
Sivas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider
Tekerleri meşeden.
Ağız dil vermeyen köylüler
Odun mu, tuz mu, hasta mı götürürler?
Ağır ağır kağnılar gider
Sivas yollarında geceleri.
Ne, yıldızlar kaynaşır gökyüzünde,
Ne, sevdayla dolar taşar gönüller.
Bir rüzgâr eser ki bıçak gibi
El ayak şişer.
Sivas yollarında gecelen
Ağır ağır kağnılar gider.
Cahit KÜLEBİ
Cahit Küleöi’nin bu şiiri dize sayılan farklı olan iki bent­ten meydana gelmiştir.

NAZIM BİÇİMİ (NAZIM ŞEKLİ)
Şiirlerin uyak örgüsü, nazım birimi ve ölçülerine göre kazandığı dış yapıya genel olarak “nazım biçimi” veya “nazım şekli* denir. Her edebiyatın kendine özgü na­zım biçimleri vardır.
Türklerin, İslamiyet’i kabul etmelerinden önceki edebi­yatlarında sagu, koşuk, destan gibi nazım biçimleri vardı. İslamiyet’in kabulünden sonra divan edebiyatı ve halk edebiyatı olarak iki ana kolda gelişen Türk edebiyatında farklı nazım biçimleri kullanılmıştır. Halk edebiyatında destan, koşma, semai, mani, türkü; di­van edebiyatında gazel, kaside, mesnevi, rubai, tuyuğ gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
Halk edebiyatı nazım şekilleri, bütünüyle bize özgüdür, yerlidir. Divan edebiyatında ‘tuyuğ ve şarkı’ gibi bize öz­gü nazım biçimleri kullanılsa da daha çok, Arap ve İran edebiyatlarına dayanan nazım şekilleri kullanılmıştır. Tanzimat sonrası Türk edebiyatında ise Batı edebiyatı kaynaklı sone, terzarima gibi nazım şekilleriyle de şiir yazıldığı görülür.

ŞİİRDE AHENK (SES VE RİTİM)
Ahenk, uyum demektir. Şiirde ahenk, birbiriyle uyumlu seslerin belli bir ritimle bir arada kullanılmasıyla sağla­nır. Şiirde ahengi sağlayan ses ve ritim unsurları, ölçü, uyak, redif, aliterasyon ve asonanstır.
1. Ölçü (Vezin)
Bir şiirdeki dizelerin hece sayısı ya da hecelerin uzun­luk kısalık bakımından denk oluşuna “ölçü” denir. Şiiri düz yazıdan ayıran özelliklerden biri de gene olarak şiirin belli ölçüyle yazılmasıdır. Türk şiirinde hece ölçü­sü ve aruz ölçüsü olmak üzere iki ölçü birimi kullanıl­mıştır. Cumhuriyet Döneminde her iki ölçü birimine bağlı kalınmadan, ölçüsüz şiirler de yazılmıştır. Bu tür şiirlere serbest şiir denir.

a. Aruz ölçüsü (vezni): Aruz, “çadınn ortasında bulunan ve onu ayakta tutan direk” anlamına gelir. Bir edebiyat terimi olarak ise aruz, dizelerdeki hecelerin uzunluk (kapalılık) – kısalık (açıklık) bakımından denk oluşuna dayanan ölçü birimidir. Arap edebiyatı kay­naklı bir ölçü çeşidi olan aruz ölçüsü. Araplardan İran­lılara onlardan da bize geçmiştir.
Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte tanıştıkla­rı aruz ölçüsü, divan edebiyatında uzun yıllar kullanıl­mıştır. Bu ölçü türü, edebiyatımızda Tanzimat ve Servet-i Fünun Dönemlerinde de etkinliğini sürdürmüştür. Yeni Lisancılarla birlikle hece ölçüsüne yöneliş bir akım olarak benimsenmiş, bu tarihten sonra aruz ölçü­sü etkinliğini yitirmiştir.

MURABBA
Perişan-hâlin oldum sormadın hâl-i perişanım
Gamından derde düştüm kılmadın tedbîri dermanım
Ne dersin rûzganm böyle mi geçsin güzel hânım
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultânım
.   –     –     -/.  –    –     -/.   –     -./.—
mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün

Fuzuli’ye ait bu murabba, aruz ölçüsüyle yazılmıştır.

Aruz ölçüsundeki hece türleri:
Açık (kısa) hece: Ünlü ile biten heceye “açık (kısa okunan) hece” denir. Dizeyi kalıplarına ayırırken genel­de nokla (.) ile gösterilir. Yanm ses değerindedir. İki türlü açık hece bulunur:

Yalnızca bir ünlü olan heceler:
E-lek, u-zun, ü-züm, ö-lüm, İ-zin…

Bir ünsüz ve bir ünlüyle kurulmuş heceler;
De-niz, ka-ra. su-lu, ya-ya, ça-mur, de-mir, ke-mik…

Kapalı (uzun) hece: Ünsüz ile ya da uzun ünlü ile biten heceye “kapalı (uzun okunan) hece” denir. Dize­yi kalıplarına ayınrken genelde (-) işareti ile gösterilir. Tam ses değerindedir. Kapalı heceler değişik şekiller­de oluşur:

Bir ünlü ve bir ünsüzle kurulmuş heceler:
Es-mer. ak-mak, iz-ci. or-man. aç-lık. ür-kek, er-ken…

Bir ünsüz, bir ünlü ve bir ünsüzle kurulmuş heceler:
Tok, gez-mek. bul-mak. ger-gin, seç-kin, vur-gu…

Bir ünlü ve yan yana iki ünsüzle kurulmuş heceler:
Art, üst, ört-mek, ast, alt-mıg…
Yalnız bir uzun ünlüden oluşan heceler:
Â-(et, â-şık, â-lâ, î-câb
Bir ünsüz ve bir uzun ünlüyle kurulmuş heceler:
Bâ-de, di-dâr, sû-ret sâ-de…

Birleşik hece: Arapça ve Farsçadan gelme uzun ün­lülerle kurulan “âb”, “ûl, ûd” gibi iki sesli, “bûy, hâl, aşk, yâr, rûz, şîr, bâb” gibi üç sesli ya da”, renk, çeşm” gibi dört sesli hecelere “birleşik hece” denir. Birleşik heceler bir buçuk hece kabul edilir ve dize aruz kalıp­larına aynlırken (-.) işareti ile gösterilir.
Dize sonlarındaki hecelet açık da olsa kapalı sayılır.
Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne Urma zahm-ı sîneme peykân peykân üslüne
‘Fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’İlâtün fâ’İlün” kalıbıyla yazılan bu beyitte dize sonlarında yer alan “üstüne” sözcüklerinin son hecelen açık hece olmasına rağmen kapalı hece sayılır.

Aruz ölçüsüyle ile ilgili bazı terimler:

Ulama (Vasl): Divan şiirinde vezin gereği art arda ge­len kelimelerden birincisinin sonundaki ünsüzün, İkinci­sinin başındaki ünlüye ses bakımından bir hece oluştu­racak biçimde bağlanmasına “ulama” denir. “Ulama” di­van şiirinde vasıl sözcüğüyle karşılanmıştır. Vasl, “baş­lama, bağlayış, ulama” demektir. Ulama, ölçüde yan yana İki açık hece gerektiğinde yapılır. Ulama yapılan sözcükler aralanna yay (   ͜   ) işareti konularak belirtilir.

Ey şûh Nedîmâ ile bir seyrin işittik
Tenhâca varıp Göksu’ya işret var içinde

Bu beyitin ölçüsü “mefûlü, mefâîlü, mefâ’îlü, fa’lün’dür. Beyitteki “seyrin işittik” ve “var içinde” sözcükleri arasın­da iki açık heceye gereksinim vardır. Bu sözcükler ula­ma yapılmadan okunursa ölçü bozuk olur. Ölçüyü dü­zeltmek için bu sözcükleri “sey-ri-ni-şit-ök”, “va-ri-cin-de” biçiminde birbirine bağlayarak okumak gerekir.

İmale (Uzatma): “Çekme” demektir. Kısa bir hece­nin ölçü gereği uzun okunmasına “İmale” denir, imale aruzda bir kusur sayılır.

Kamu bimânna. cânân devâ-yı derd eder ihsan
Niçin kılmaz bana derman beni bîmâr sanmaz mı
Fuzuli

Aruz ölçüsünün “ mefâ’îlun, mefâ’îlun, mefâ’îlün, mefâ’îlun ” kalıbıyla yazılan bu beyine ölçünün doğru ola­bilmesi için altı çizilen hecelerin uzun okunması gerekir.

Zihaf (Kısaltma): “Kısma” demektir. Uzun bir hece­nin ölçü gereği kısa okunmasına “zihaf” denir. Zihaf, güzel kullanılmadığı zaman bir aruz kusuru sayılır.

Canan gide rindan dağıla mey ola rîzân
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde
Ziya Paşa

Aruz ölçüsünün “mef’ûlü, mefâ’îlü, mefâ’îlü, fa’ûlün” kalıbıyla yazılan bu beyitte “cânân” ve “rindan” söz­cüklerinin ikinci heceleri aslında uzun hecedir Ancak ölçü, bu hecelerin kısa okunmasını gerektirir. Uzun okunduğunda hem ölçü bozulur hem de cümle vurgu­su kaybolur.

Med: “Uzatma” demektir. İki uzun hece arasında bir açık hece bulunması gerektiğinde, sonu bir uzun ünlü ve bir ünsüzle biten birinci heceyi imaleden biraz da­ha uzun okumaya “med” denir. Med aslında bir ses sanatıdır ve şiirde iç ahengi oluşturan en önemli öğe­lerden biridir.

Ya bir nigâha dahi tâo yok mu çeşminde
O nâz hasıası tâ böyle bî-meçjl midir
Nedim

Aruzun “mefâ’ilün fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün” kalıbıyla ya­zılan bu beyitte altı çizili heceler uzun okunduğunda hem ölçü sağlanmakta hem de bir iç ahenk oluşmaktadır.

Med, son iki harfi ünsüz olan sözcüklerde de yapılabilir.
Dost bî-perva, lelek bi-rahm devran bî-sükûn
Dert çok hem dert yok düşman kavî tâli’ zebûn
Fuzuli

“Fâ’ilâtlin fâ’ılâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” ölçüsüyle yazılan bu beyitte altı çizili sözcüklerde med yapılmıştır.

Kasr: Kasr sözcüğü “kısa kesme, kısaltma” anlamları­na gelir. Edebiyatta İse kasr, uzun okunan bir sözcüğü “hafifleştirerek” okumaktır. “Şâh” yerine “şeh“, “nigâh” yerine “nigeh“, “mân” yerine “meh“, denmesi gibi.

Hakka ki zîb ü zînet-i İkbâl ü câh idi
Şâh-ı Skender-sefer ü Dâra-sipâh idi
Bakî

“Mef’ûlü fa’ilâtü mefâ’îlü fâ’ilün” kalıbıyla yazılan bu beyitin ikinci dizesinde geçen “Skender” sözcüğü as­lında “İskender’dir. Bu sözcük, kısaltılarak “Skender” biçiminde okunmalıdır.

Ol şeh-suvâr-ı mülk-i saadet ki rahşına
Cevlan deminde arsa-i âlem gelirdi teng
Baki

“Mefûlü fa’ilâtü mefâ’îlü fâ’ilün” ölçüsüyle yazılan bu beyitin ilk dizesinde geçen “şeh-suvâr” sözcüğünün aslı “şâh-suvâr” biçiminde uzundur. Bu sözcük, incel­tilerek “şeh-suvâr” biçiminde okunur.

Aruz kalıplarının oluşumu:
Aruz kalıpları Arapça “feale” fiilinin farklı çekimlerinin belli sıralarla bir arada kullanılmasıyla oluşur. “Fa’lün, fe’ûlün, fa’ilâtü, fâ’ilâtün, mefâ’ilün, mefûlün, mefâ’îlün, mefâ’îlün,”gibi sözcüklerin belli bir düzen için bir araya getirilir. Örneğin,
Nedim’in bir gazelinden alınan
Tahammül mülkünü yıktın Hulâgû Han mısın kâfir
Aman dünyâyı yaktın âteş-i sûzan mısın kâfir

dizeleri aruzun,
Mefâ’ilün mefâllün mefâ’îlün mefâ’ilün kalıbıyla yazılmıştır.

Takti: Aruz ölçüsüyle yazılmış şiirleri kalıplarına ayır­maya “takti” denir. Takti, dizelerdeki sözcüklere göre değil, hecelere göre yapılır. Kalıbın bir parçasına bir­den fazla sözcük rastlayabileceği gibi, kalıba göre sözcükler baştan, ortadan, sonlarından bölünebilir.

Haddeden geç / miş nezâket / yâl ü bâl ol / muş sana
Mey süzülmüş / şîşeden rûh/ sâr-ı âl ol / muş sana
Fâ’ilâtün          / fâ’İlâtün      / fâ’ilâtün / fâ’ilün

Nedim’in bir gazelinden alınan bu dizeler, aruzun “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla yazıldığı için parçalarına bu şekilde ayrılır.

b. Hece ölçüsü: Dizerlerdeki hece sayısının eşit ol­masına dayanan bir ölçü birimidir. Hece ölçüsüne par­mak hesabı da denmiştir. Türklerin, İslamiyet’i kabul etmelerinden önce de kullandıkları bir ölçü biçimidir. Hece ölçüsü bizim ulusal ölçü birimimızdir.

Hece ölçüsünde dizenin kendi içinde anlamlı bölümle­re ayrılmasına “durak” denir. Durak şiirde uyumu, ahengi sağlar. Hece ölçüsünde şiir, duraklarına ayrılır­ken sözcükler bölünmez. Şiirde sözcüğün bu duraklar­da bitmesi gerekir. Duraklar sözcük ortasında bitmez.

Dizedeki hece sayısı çift ise durak genellikle hece­leri eşit böler: 8 = 4+4.

Dizedeki hece sayısı tek ise genellikle hece sayısı çok o:an durak ya da duraklar önde, hece sayısı az olan durak sonda bulunur: 7 = 4+3,11 =6+5, 11 =4+4+3.
Beşli, altılı, yedili kimi zaman da sekizli kalıplarda durak olmadığı da olur.

Bahçelerde saz olur                      7 hece
Gül açılır yaz olur                          7 hece
Ben yârime gül demem                 7 hece
Gülün ömrü az olur                       7 hece

Bu dizeler hece ölçüsünün 4+3=7’li kalıbıyla söy­lenmiştir.

Ela gözlüm ben bu ilden gidersem        (11 hece)
Zülfü perişanım kal melil melil                (11 hece)
Kerem et aklından çıkarma beni            (11 hece)
Ağla gözyaşını sil melil melil                  (11 hece)

Bu dörtlüğü oluşturan dizelerde hece sayısı eşittir. Her dize 6+5=11 heceden oluşmakladır.

c. Serbest ölçü: Şiirde hiçbir ölçüye bağlı kalma­maktır. serbest ölçü aslında şiirde ölçüsüzlüktür. Ede­biyatımızda Cumhuriyet Döneminde Orhan Veli ve ar­kadaşları serbest tarzda şiirler yazmışlar, bunun öncü­lüğünü yapmışlardır.

ARACI

 

Denize inerdik

(6 hece)

Ben yüzerdim o girmez

(7 hece)

Rıhtımdan suya bakardı

(8 hece)

Denizden çıkardım

(6 hece)

Yok

(1 hece)

Oktay Rıfat Horozcu

 

AĞACIM

 

Mahallemizde

(5 hece)

Senden başka ağaç olsaydı

(9 hece)

Seni bu kadar sevmezdim

(8 hece)

Fakat eğer sen

(5 hece)

Bizimle beraber

(8 hece)

Seni daha çok severdim

(8 hece)

Orhan Veli Kanık

 

Bu dizelerin, hece sayısı ya da uzunluk kısalık bakı­mından denkliğinden söz edilemez.

2. Uyak (Kafiye)
En az iki dizenin sonunda tekrarlanan yazılışları aynı, anlamlan ve görevleri farklı ses ya da sözcüklere “uyak (kafiye)” denir. Kafiye aranırken, sözcüklerin so­nuna gelen ortak ekler dikkate alınmaz.

a.   Yarım uyak (kafiye): Dize sonlarındaki tek ses benzerliğine “yarım uyak (kafiye)” denir.

Bin bir ismin birinden tut
Senlik benlik nedir sil at
Tuttuğun yola doğru git
Yoldan çıkıp olma asi
Aşık Veysel Şatıroğlu

Bu dörtlüğün ilk üç dizesinin sonunda yer alan “tut”, “at”, “git” sözcüklerinin sonunda yer alan “t” sesleri yan m uyaktır.

Dağdan yürü. kırdan git
Altın Köşke çabuk yet
Ziya Gökalp

Bu dizelerin sonunda yer alan “git” ve “yet” sözcükle­rinde sadece u-t” sesi benzeştiği için burada yarım uyak vardır.

b.  Tam uyak (kafiye): Dize sonlarındaki İki ses benzerliğine “tam uyak (kafiye)” denir.

Arlık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Faruk Nafiz Çamlıbel

Bu beyiti oluşturan dizelerin sonundaki “arkadaş” ve “savaş” sözcüklerinde “-aş” sesleri tam uyaktır.

c.  Zengin uyak (kafiye): Dize sonlarında ikiden fazla sos benzerliğine dayanan uyak çeşidine “zengin uyak” denir.

Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri

Bu dizelerin sonundaki “-eri” sesleri zengin uyaktır.

Bu sazların duyulur her telinde sâde vatan
Sihirli rüzgâr eser dâima bu topraktan
Bu dizelerin sonundaki “-tan” sesleri zengin uyaktır.

Uyaklanan sözcüklerden birinin, diğer sözcük için­de yer almasıyla oluşan uyak biçimine ‘tunç uyak (kafiye)* denir. Tunç uyak, iki veya daha fazla ses benzerliğinden oluşabilir.

Bursa’da eski bir cami avlusu
Küçük şadırvanda sakırdayan su
Ahmet Hamdİ Tanpınar

İkinci dizenin sonunda yer alan “su” sözcüğü, birinci dizenin sonundaki “avlusu” sözcüğünün içinde yer al­maktadır. Bu nedenle burada tunç uyak vardır.

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık
Faruk Nafiz Çamlbel

İkinci dizenin sonunda yer alan “ılık” sözcüğü, ilk dize­nin sonundaki ayrılık kelimesinin içinde geçmektedir, Dolayısıyla dizelerin sonunda yer alan “ılık* sesleri tunç uyak oluşturmuştur. İkiden çok ses benzerliği ol­duğu için bu aynı zamanda zengin uyaktır.

Her suçlunun başında hayalı cezâsıyız
Her aşık aldatan kadının kalp ezâsıyız
Yahya Kemal Beyatlı

Bu dizelerin sonunda yer alan “ezâ” sözcüğü “ceza” sözcüğünün içinde yer almaktadır. O hâlde dizelerin sonlannda yer alan “ezâ” sesleri tunç uyak oluştur­muştur. Su, aynı zamanda zengin uyaktır.

Seni ben bekliyorum göğsüm açık, bağrım açık
Hançer ol göğsüme saplan, ecel ol karşıma çık.
Faruk Nafiz Çamlıbel

Bu dizelerin sonunda yer alan “çık” sesleri de tunç uyak oluşlu rmuştur.

d. Cinaslı uyak (kafiye): Yazılışları veya söyleniş­leri aynı. anlamları farklı sözcüklerin dize sonlarında uyaklanmasına “cinaslı uyak” denir.

Yarmadan
Pilav yapsa yarmadan
Tokum diye kaçarım
Yâr başımı varmadan

Bu manide “yarmadan” sözleri cinaslı uyak oluştur­muştur. Çünkü bu sö2lerin yazılışları ve söylenişleri ay­nı, ancak anlamları farklıdır.

Baş kadere
Boyun eğ baş kadere
Sevdası ılgın olur
Bu dere başka dere

Bu manide “baş kadere” ve “başka dere” sözlerinde cinaslı uyak vardır. Bu sözlerin söylenişleri aynı, ancak anlamları farklıdır.

Gül ermiş de gülermiş
Gül dalında gülermiş
Dünyada tek murada
Bülbül ile gül ermiş

Bu manide “gülermiş” ve “gül ermiş” sözleri cinaslı uyak oluşturmuştur Çünkü bu sözlerin söylenişleri ay­nı, ancak anlamları farklıdır.

Dostu etme latifeyle feda
Hakkın nân-ı nemeki etme heba

Bu dizelerin sonunda yer alan “-â” sesleri tam uyak sayılır.

3. Redif
Sözlük anlamı “yedek, arkadan gelen”dir. Şiirde, dize sonlannda tekrarlanan, aynı anlam ve görevdeki ek. sözcük ya da sözcük gruplarına “redif” denir. Redif, di­zelerin en sonunda yer alır. Kafiyeden sonra gelir. Kimi şiirlerde kafiye yoktur, ahenk sadece redifle sağlanır.

Bağından her güzel bir gül seçerdi
Bundan mı sarardın soldun, ey gönül
Kadınlar geçerdi, kızlar geçerdi
Bir zaman aşk için yoldun, ey gönül

Bu dörtlüğün 1, ve 3. dizelerinin sonundaki sözcükler­de geçen “-erdi” sesleri geniş zaman eki ve hikaye eki olduğu için rediftir. Aynı sözcüklerdeki “-eç” sesleri ise sadece ses benzerliği olduğu İçin tam uyaktır. 2. ve 4. dizelerin sonunda yer alan “-dun, ey gönül” rediftir. Çünkü burada eklerin ve sözcüklerin görevi ve anlamı aynıdır, “yol” ve “sol-” sözcüklerin deki “-ol” sesleri ise sadece ses benzerliği olduğu için  tam uyaktır.

Redif, çeşitli biçimlerde karşımıza çıkabilir.
Ek hâlinde redif: Aynı görevdeki eklerin dize so­nunda bulunmasıyla oluşur.
Kimisi dağlarda gezer
Kimisi İncisin dizer
Al giyen bağrımı ezer
İlle mavili mavili
Köroğlu

Bu dörtlükte “gez-“, “diz-” ve “ez-” sözcüklerine gelen “er” eki geniş zaman ekidir. Bu ekler her üç dizenin sonunda da aynı anlam ve görevde kulla­nılmıştır. O hâlde burada ek hâlinde bir redif vardır.

Veysel günler geçti yaş altmış oldu
Döküldü yaprağım güllerim soldu
Gemi yükün aldı gam ilen doldu
Harekete kimse mani olamaz
Aşık Veysel Şatıroğlu

Bu dörtlükte “ol-“, “sol-” ve “dol-” sözcüklerine gelen “-du” eki görülen geçmiş zaman ekidir Bu ekler her üç dizenin sonunda da aynı anlam ve görevde kullanılmıştır. O hâlde burada ek hâlinde bir redif vardır.

Sözcük hâlinde redif: Aynı anlam ve görevdeki sözcüklerin dize sonlarında bulunmasıyla oluşur.
Yâr kolunda burma olsam
Yedikleri hurma olsam
Alçım alçım sürme olsam
Yâr kaşına sürse beni
Karacaoğlan

Bu dörtlüğün İlk üç dizesinin sonunda yer alan “ol­sam” sözcükleri aynı anlam ve görevdedir. Bir baş­ka deyişle aynı sözcük üç dizenin de sonunda tek­rar etmiştir. Burada sözcük hâlinde redif vardır.

Ek ve sözcüğün birlikte oluşturduğu redif: Dize sonlannda aynı görevdeki bir ekin ardından gelen aynı anlam ve görevdeki bir sözcükten oluşur.
Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye
Yollarını bekledim görüneceksin diye
Faruk Nalız Çamlıbel

Bu dizelerin sonundaki “diye’ sözcükleri aynı söz­cük olduğu için rediftir. “Meleksin” ve “görünecek­sin” sözcüklerinin sonundaki “-sin”‘ eki de II. tekil şahıs eki olduğu için aynı anlam ve görevdedir. O hâlde burada redif, “-sin diye” biçiminde bir ek ve bir sözcükten oluşmuştur.

Söz öbeğinden oluşan redif: Dize sonlannda bu­lunan aynı anlam ve görevdeki söz öbeklerinden oluşur.
Çektiğim cefalar yar senden çeldi
Bana bu sitemler kar senden geldi
Basımdaki duman kar senden çeldi
Ben kara bağlayım ala kendine
ık Veysel Şatıroğlu

Bu dörtlüğün ilk üç dizesinin sonunda yer alan “senden geldi” sözü bir söz öbeğidir ve redif ola­rak kullanılmıştır.

Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar
Faruk Nalız Çamlıbel

Bu dizelerin sonunda yer alan “yaslı yollar” rediftir. “Bağlayan” ve “ağlayan” sözcüklerindeki “-an’ eki sıfat tül eki “-y-” de kaynaştırma ünsüzüdür. Dola­yısıyla burada redif, “yan yaslı yollar” biçimimde bir ek ve söz öbeğinden oluşmuştur.

4. Uyak (Kafiye) Örgüsü
Bir nazım biriminde dizelerin belli bir düzen içerisinde uyaklanmasma “uyak örgüsü” denir.
a.   Düz uyak (kafiye): Bütün dizelerin kendi arala­rında uyaklanmasıyfa oluşan uyak örgüsüne “düz uyak” denir. Düz uyak “aa”, “aabb”, “aaaa” ya da “aa-ab” biçiminde görülebilir.
Sanma bir gün geçer bu karanlıklar    a
Gecenin ardında yine gece var           a
Çocuklar hıçkınr, anneler ağlar            a
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim             b
Necip Fazıl Kısakürek

Bu dizelerde 1. dizedeki “karanlıklar”, 2. dizedeki “var” sözcüğü ve 3. dizedeki ‘ağlar” sözcüğü kendi arasın­da uyaklı olduğu İçin bu dörtlük düz uyak düzeniyle yazılmıştır.

b.  Sarma uyak (kafiye): 1. dize ile 4. dizenin, 2. dize ile 3. dizenin kendi aralarında uyaklanmasıyla oluşan uyak örgüsüne “sarma uyak” denir. Sarma uyak “abba” biçiminde görülür.
Nihayetsiz çöllerin üstünden hep beraber          a
Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun       b
Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun     b
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler          a

Bu dizelerde 1. dizedeki “beraber” sözcüğü ile 4. dize­deki “güvercinler” sözcüğü; 2. dizedeki “yosun” söz­cüğü ile de 3 dizedeki “susun” sözcükleri kendi ara­sında uyaklı olduğu için bu dörtlüğün uyak örgüsü sarma uyaktır.

c. Çapraz uyak (kafiye): 1. dize ile 3. dizenin 2. dize ile 4. dizenin kendi aralarında uyaklanmasıyla oluşan uyak örgüsüne “çapraz uyak” denir. Çapraz uyak “abab” biçiminde görülür.
Güzeller güzeli çarşıya çıkma              a
Çok sağlar mezara sokar gözlerin     b
Allah’ın seversen hışm ile bakma      a
Korkarım cihanı yakar gözlerin            b
Aşık Ali İzzet Özkan

Bu dizelerde 1. dizedeki “çıkma” sözcüğü ile 3. dize­deki “bakma” sözcüğü; 2. dizedeki “sokar” sözcüğü ile de 4. dizedeki “yakar” sözcükleri kendi arasında uyaklı olduğu için bu dörtlüğün uyak örgüsü çapraz uyaktır.

5. Armoni
Türlü seslerin uyumuna armoni denir. İki veya daha çok sesin aynı anda kulağa hoş gelecek bir biçimde uyumlu olarak söylenmesi şiirde ahenk sağlayıcı bir yöntemdir.

a.   Aliterasyon: Aynı ünsüzlerin bir veya birkaç di­zede tekrarlanmasıyla sağlanan uyumdur.
Eylül melûl oldu gönül soldu da lâle
Bir kakule meyletti gönül geldi bu hâle
Gelmez bu elem neyleyelim fazla suâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bir kale…
Edip Ayel

Edip Ayel, bu dizelerde “I” sesinin tekrarıyla aliteras­yon oluşturmuştur. Bu dizeler oluşturulurken özellikle içerisinde “I” sesinin bulunduğu sözcüklerin seçildiği­ni görüyoruz. Şairin bunu yapmaktaki amacı şiirde bir ahenk oluşturmaktır.

Tak, tak  ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zaler takı. gölgeden taş kemerler.
Necip Fazıl Kısakürek

Bu dizelerde “k” ve “t” sesleri yinelenerek bir aliteras­yon oluşturulmuştur.

b.  Asonans: Aynı aksanı veren ünlüyü ondan sonra veya önce gelen ünsüzü dikkate almadan her dizenin sonunda tekrarlama biçiminde yapılan uyağa asonans denir. Bir başka ifadeyle asonans, şiirdeki ünlülerin benzer seslerden seçilmesiyle sağlanan uyumdur.

İpekler tel tel bir araya geldiler dokunmak üzere
Lâle nerdeyse menekşeye, gül suya dokunmak üzere
Turgut Uyar

Bu dizelerde “e” sesiyle asonas sağlanmıştır.

6. Ritim
Hecelerdeki vurgu, uzunluk, yükseklik gibi ses özellik­lerinin, durakların düzenli bir şekilde tekrarlanmasından doğan ses uyumudur.

]]>