Edebiyatımızda, ordunun akınlarını, savaşları, kahramanlıkları, zaferleri şiir veya nesir şeklinde anlatan eserlerdir. Bu eserler belli devirlere ait olayları ayrıntılı bir tarzda anlatmaları dolayısıyla tarihçilerin çalışmalarına kaynak oluşturmaktadır.
Türk edebiyatında ilk gazavatname örnekleri 15. yüzyılda yazılmaya başlandı. On altıncı yüzyıldan itibaren zaferlerin artmasıyla birlikte bu tür eserlerin yazımında büyük bir artış görüldü. Gazavatnameler konuları itibariyle üç bölüme ayrılır:
Osmanlı Devletinde gerilemenin başlaması ve büyük zaferlerin kesilmesi ile gazavatnamelerin yazılmasında da bir azalma görüldü. En son yazılan gazavatnameler 1853 Kırım Seferi ile 1897 Yunan Harbine aittir. Edebiyatımızda kırkı manzum olmak üzere 250 kadar gazavatname vardır.
]]>Divan edebiyatına “yüksek zümre edebiyatı”, “havas edebiyatı“, “Klasik Türk edebiyatı” gibi isimler verilir. Fakat her şairin bir “divan”ı olduğu için daha yaygın olarak kullanılan isim “divan edebiyatı”dır.
*Şiirde aruz ölçüsü kullanılmıştır.
*Tüm şairlerin kullandığı,mazmunlar (kişileşmiş,kalıplaşmış sözler) kullanılır.
*Dil süslü ve sanatlıdır.Arapça ve Farsça kelime ve tamamlamalara sıkça yer verilir.
*Şiirde konu bütünlüğü aranmaz.Beyit bütünlüğü esastır.Her beyit ayrı bir konuyu işler.
*Anlamdan çok söyleyiş önemlidir.Ne söylediği değil nasıl söylediği önemlidir.
*Kafiye göz içindir.Genellikle zengin kafiye kullanılmıştır.
*Şiire başlık konmaz.Her şiir redif veya türünün adı ile anılır.
*İnsanın iç dünyasına yönelik soyut ve kitabi edebiyattır.
*Özgün değil taklitçidir.(Arap ve Farsça edebiyat etkisindedir.
*Nazım birimi olarak gazel,kaside,Rubai gibi Arap ve Fars edebiyatından alınan nazım şekilleri kullanıldığı gibi tuyuğ ve şarkı gibi divan edebiyatının Türklerin kazandırdığı nazım şekilleri de kullanılmıştır.
Nazım Birimi Beyit Olanlar:
GAZEL
*Aşk ayrılık hasret ölüm gibi lirik konuların işlendiği şiir türüdür.
*Türk edebiyatına İran edebiyatından girmiştir.
*İlk edebiyat ‘’matla son beyitine makta’’denir.
*En güzel beyite beytül gazel denir.
*Son beyitte şairin mahlası yer alır.
*Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna yek-ahenk gazel denir.
*Bütün beyitleri aynı güzelliğe sahipse yek avaz gazel denir.
*Beyit sayısı 5-15 beyit arasındadır.
*İlk beyit kendi arasında kafiyelidir.Diğer beyitlerin ikinci beyitleri birinci beyit ile kafiyelidir.Yani aa,ba,ca,da,ea şeklinde
KASİDE
*Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlere denir.
*İlk beytine matla son beytine makta denir
*Şair matla beytini kasiden her hangi bir yerinde yinelenebilir .
*Şair mahlasının bulunduğu beyte taç beyit denir .
*En güzel beytine beytü’l-kasid denir.
*En az 31(33)en fazla 99 beyit olur.
*Kaside belli bölümler halinde yazılır.
a) Nesib bölümü: Bahar mevsimi kış manzaraları betimlenir ya da kurban ve ramazan bayramı anlatılır.
b) Girizgah Bölümü: Nesib bölümünden asıl konuya geçmiş ifade eden bir veya birkaç beyittir . nükteli ince sözlerin söylendiği bölüm.
c) Medhiye bölümü: Asıl anlatılmak övülmek istenen kişi için denecekse açıklanır .Asıl bölümdür.
d)Fahriye bölümü: Şairin kendini övdüğü ve diğer şairlerle karşılaştırdığı bölümdür.
e)Tegazzül bölümü: Kasideyle ayni ölçüde ve uyakta gazel yazılır.
f)Dua bölümü: Şair övdüğü kişinin başarılarının devamlı olmasını ömrünün uzun olması için dualar eder iyi dileklerde bulunur.
Kasideler konularına göre de değişik isimler alır.
Tevhid:Allah’ın birliğini anlatan kasideler.
Münacaat:Allah’a yalvarmak,dua etmek amacıyla yazılan kasideler.
Naat:Peygamberimizi övmek için yazılan kasideler.
Mehdiye: Devrin ileri gelenlerini övmek için yazılan kasideler.
Hicviye: Devrin yöneticilerini eleştirmek için yazılan kasideler.
Mersiye: Devlet büyüklerinin ölümünden duyulan üzüntülerin anlatıldığı kasideler.
Not: Kasideler “nesib” bölümünde işlenen konulara ve rediflerine göre adlandırılır.
MESNEVİ
*Mesneviler öğüt verici bir olayı anlatan uzun şiirlerdir.(savaş,aşk,tarihi olaylar,din ve tasavvuf)
*Mesneviler Divan edebiyatında bir bakıma günümüzdeki roman ve hikayenin yerini tutuyordu.
*Beyit sayısı sınırsızdır.
*Her beyit kendi arasında kafiyelidir.(aa,bb,cc,dd…)
*Aruzun kısa kalıpları ile yazılır.
*Beş mesnevinin bir araya gelmesiyle hamse oluşur
KIT’A
Belli bir uyak düzeniyle yazılmış olan,dizeleri arasında ölçü birliği bulunan;herhangi bir düşünce ya da duyguyu en az ikiden başlamak üzere,en çok on altı beyitte anlatan nazım biçimine denir.
*Gazelden farklı olarak matla beyti yok.
*Kafiyelenişi xa,xa,xa…
*Daha çok felsefi ve toplumsal düşünceler anlatır.
MÜSTEZAT
*Bir uzun bir kısa dizeden oluşan nazım şeklidir.
*Kısa dizelere ziyade denir.
*Aruzun bir tek kalıbıyla yazılır.
*Kafiyelenişi gazel gibidir.
*Makta beyti yoktur.
Nazım Birimi Dörtlük Olanlar
RUBAİ
*Dört dizeden oluşur.Kafiye düzeni aaxa şeklinde.
*Şarap,dünyanın türlü nimetlerinden yararlanma,hayatın anlamı ve hayat felsefesi ve ölüm gibi konular işlenir.
*Kendine özgü 24 kalıbı vardır.İranlılara aittir.
TUYUĞ
*Dört dizeden oluşur.
*Kafiyelenişi rubai gibidir.
*Aruzu Failatün,Failün kalıbıyla yazılır.
*Konu sınırlaması yoktur.
*Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
ŞARKI
*Beyitle okunmak için yazılan,dörder dizelik bentlerden oluşan nazım biçimidir.
*Dörtlük sayısı 3-5 arasındadır.
*Birinci dörtlükte 2 ve 4,diğer dörtlüklerde ise 4. dize tekrarlanır.Bu dizelere nakarat denir.
*Kafiye örgüsü abab,cccb,dddb gibi
*Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
*Günlük hayat,aşk,sevgi gibi konular işenir.
MURABBA
*İlk dörtlük kendi arasında kafiyelidir.Diğer dörtlükler ise 4. dize 1. dörtlük ile kafiyelidir.(aaaa,bbba,ccca,)
*Felsefi konular ve aşk işlenir.
Bentlerle Kurulanlar:
TERKİB-İ BENT
*Bentlerde kurulan bir zaman nazım şeklidir.
*Her bent 7 ile 10bent arsında değişir.
*Bent sayısı 5 ile 10 bent arsında değişir.
*Gazeldeki gibi kafiyelenir.
*Her bent arasında vasıta beyti bulunur.
*Talihten,hayattan şikayet,dini tasavvufi ve felsefi düşünceler anlatır.
*Terkib-i bentlerde her bentten sonra vasıta beyti değişir.
TERCİ-İ BENT
*Biçim ve uyak yönüyle Terkib-i Bende benzer.
*Terkib-i Bentte değişen vasıta beyti Terci-i Bentte de değişmez.
*Vasıta beytinin aynen tekrarlanması bütün benlerde aynı konuyu işlemeyi zorunlu kılar.
*Felsefi konular,Allah’ın kudreti kainatın sırları tabiatın zıtlıkları gibi konular işlenir.
Tarih:Resmi niteliği olmayan bir türdür. Vakayiname ise Osmanlı devletinin resmi tarihidir
Tezkire:Edebiyat tarihi veya biyografının divan edebiyatındaki karşılığıdır.
Sefaretname:Osmanlı elçilerinin bulunduğu ülkelere ait bilgileri izlenimleri içeren ve gezi yazısına benzeyen bir türdür.
Seyahatname:Gezi yazısıdır.Divan edebiyatında nesir, dil ve üslup açısından üç bölümden ele alınır.
A)SADE NESİR
Halk için sade bir dille konuşulur temelde konuşma dil yeteneğini kaybetmemiştir.
B)ORTA NESİR
Halk konuştuğu dilden ayrılmış yer yer süslü nesrin niteliklerini taşımakla beraber anlatmak istediği anlaşılır bir şekilde ortaya koyan nesirdir.
C)SÜSLÜ NESİR
Ustalık göstermek amacıyla yazılış yabancı kelimelere tamamlamalara yüklü şekillerin kullandığı söz ve anlam.Sanatlarıyla dolu bağlaçlarla uzayıp giden cümlelerle örülmüş,güç anlaşılır bir nesirdir.
Nesirle Yazılmış Ünlü Eserler:
Kabusname:Mercimek Ahmet
Tazarruname:Sinan Paşa
Seyahatname:Evliya Çelebi
Keşfü’z-Zünün:Katip Çelebi
Naima Tarihi:Naima
13.yy’da Anadolu’da dini konularda yazan Sultan Velet Ahmet Fakih ve Şeyyad Hamza’yı görürüz.Bu yy’da din dışı konularda şiirler yazan ilk divan şairi olarak Hoca Dehhan-i görürüz.
HOCA DEHHANİ
*13.yy’da yaşamıştır.Horasan Türklerindendir.
*İran edebiyatı etkisiyle din dışı şiirler yazdı.
*Divan edebiyatının ilk şairi olarak kabul edilir.
*Şiirlerinin en önemli teması aşktır.
*Farsa’ça bir Selçuk Sehnamesi yazdığı da söylenir.
SEYYİD NESİM (14.YY)
*14.yy’da tasavvuf alanında şiirler yazan Seyyid Nesim’i görürüz.
*Eserlerinde Azeri Türkçesini kullanmıştır.
*Dili oldukça sadedir.
*Şiirleri son derece liriktir
*Divanı vardır.Tuyuğları önemlidir.
AHMEDİ (14.YY)
*Din dışı şiirler yazmıştır.
*Şiirleri liriktir.
*İskendername adlı mesnevisi önemlidir.
15.yy .
Anadolu dışın Ali Şiir Nevai Anadolu da ise Ahmed Paşa Necati Bey önemlidir.Süleyman Çelebi ise Vesiletün Necat isimli Mevlidini bu devirde yazmıştır.
ALİ ŞİR NEVAİ (1441-15019)
*Büyük bir devlet adamı ve büyük bir edebiyatçıdır.
*Türkçenin Farsça dan üstünlüğünü ortaya koymaya çalışmıştır.
*Muhakemet’ül Lügateyn adlı eserinde Türkçeyle Farsçayı karşılaştırarak Türkçenin daha üstün bir dil olduğunu söyler.
*Türk dil kurumunu kurmaya çalışmış ve bu amaçla şiirleri yazmıştır.
*Çağatay lehçesini kullanmıştı.
*5 Mesneviden meydana gelen hamse sahibidir.
*Düz yazıları da vardır.
*Eserleri:Mahzen’ül –Esrar (Sırlar Hazinesi) MantıkuıtTayr (Kuşların dili) İlk şairler tezkiresi olan Mecalisü’n-Nefais,Mizanül-Ezvan (Vezinlerin terazisi)
ŞEYHİ (1371-1431)
*Germiyanoğulları ve Osmanlı saraylarında bulunmuş devlet büyüklerine kasideler sunmuştur.
*Padişahtan aldığı tımarın verilmemesi üzerine hammameyi yazmıştır.İkinci Murat’a sunduğu söylenir.
*Harname dışında hüsrev ile şirin adlı mesnevisi vardır.
16.yy
Osmanlı devletinin siyasi ve edebi olarak zirvede bulunduğu bir dönemdir.Bir çok ünlü şair yetişmiştir.
FUZULİ(1495-1531)
*Divan edebiyatının en büyük şairidir.Kerbela’da yaşamıştır.Türbedarlık yapmış iyi bir eğitim görmüştür.
*Şiirlerin Azeri Türkçesi ile yazılmıştır,Dönemine göre dili sadedir.Gazel şairi olarak bilinir.
*Şiiri bir ilim işi olarak görür.İlimsiz şiiri temasız duvara benzetir.
*Şiirde tasavvuf önemlidir.
*Diğer önemli konu aşktır.
BAKİ (1521-1600)
*İyi bir Medrese eğitimi görmüş ve çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır.
*Şiirlerde tasavvufa yer vermiştir.
*Aşk,tabiat ve devrinin ihtişamı şiirlerinde yer alan başlıca konulardır.
*Gazel türünün tanınmış şairlerindendir
*Dili kullanmada başarılıdır.
*Ahenkli,akıcı,zevkli bir dili vardır.
*Söz sanatlarını başarıyla kullanır.
*Divanı var nesir türünde Fezail Mekke adlı eseri vardır.
*Divandaki Kanuni Mersiyesi edebiyatımızdaki önemli mersiyelerdendir
17.yy
Bu yy’ın iki önemli şairi Nefi ve Nabi’dir.
NEFİ (1582-1636)
*Padişahlara ve ileri gelenlere yazdığı kasideleri ve hicivleriyle tanınır.
*Ölçüsüz birimidir.Övdüğünü göklere,kötülediğini yerin dibine sokar.
*Kasideleriyle tanınır.
*Dili süslü ve sanatlıdır.Dilini çok iyi kullanır.
*Hicivlerini sihamı kaza isimli eserinde toplar
NABİ (1642-1712)
*Şiir ile düşünceyi birleştiren şair olarak görülür.
*Şiirlerde hikmetli sözlere atasözleri yer verilmiştir.
*Dili akıcıdır.
*Şiirlerde toplanan düzensizlikleri hayatın kişiyi kötülüklere götüren yönlerini göstermeye çalışmıştır.
*Hayriye,Hayrabad adlı iki didaktik mesnevisinin yanında Tüfetü’l-Haremyn ve Minşeat adlı kitapları da vardır.
18.yy
NEDİM (1681-1730)
*Lale devrini yaşamış ve şiirlerinde yansıtmıştır.
*Şiirlerdeki zevk,sefa,eğlence,nükte,musiki bir aradadır.
*Şiirdeki inceliğe büyük önem verilir.
*Divan edebiyatının kuralları dışına çıkmıştır.Kendine özgü bir dil oluşturmuştur.
*Edebiyatımızda mahalleleşme cereyanı Nedim’le başlamıştır.
*İstanbul Türkçesini şiire getirmiştir.
*Şiirde İstanbul’un Mesire yerlerini anlatır.
*Dini konulara hiç yer vermemiştir.
*Dili açık,yalın,ahenklidir
*Şarkı türünün önemli bir ismidir.
*Gazelleriyle ünlüdür divanı vardır.
*Divanda hece vezniyle yazılmış bir de türkü vardır.
ŞEYH GALİP (1757-1799)
*Divan edebiyatının son büyük şairidir.
*Süslü ve çeşitli söz sanatları ile yüklü,ağır bir dili vardır.
*Sebk-i Hindi adı verilen üslubun edebiyatımızdaki temsilcisidir.
*Düşünce ve tasvirlerdeki örülü yoğun bir hayal gücü vardır.
*Şiirlerinde musiki önemlidir.
*Eserleri Divan ve Hüsn ü Aşk adlı iki aşk eseri vardır
İslami dönemde öğretici metinler düz yazı biçiminde verilmiştir. Düz yazının şiirin yanında sönük kaldığı bu dönemde az da olsa nesir alanında eserler de verilmiştir. Bu eserler, üslup ve içerik açısından değişik gruplara ayrılarak incelenir.
Divan edebiyatında nesre “inşa”, nesir yazan kişiye “münşi”, nesirlerin toplandığı eserlere “münşeat” adı verilir. Nesir türündeki eserler ise “tarihler, münşeat, tezkire; ilmî, dinî ve ahlaki eserler’ dir. Divan nesrini üç bölümde incelemek mümkündür:
Halk için yazılan sade anlatımlı nesirlerdir. Halk için yazılan bu nesirlerde masal, efsane, öykü,destan, dinî ve tasavvufi konular anlatılır. Mercimek Ahmet’in Kabusname’si, Kul Mesut’un Kelile ve Dimne çevirisi, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si bu nesrin önemli örnekleridir.
Tarih ve bilim kitaplarında kullanılan nesirdir. Ustalık göstermek amacı güdülmemesine, söz oyunlarına başvurulmamasına karşın dili, sade nesirden ağırdır. Kâtip Çelebi’nin bazı eserleri ve Naima’nın kendi adıyla anılan tarihi bu nesre örnektir.
Söz oyunlarıyla, sanatlarla yüklü, dili ağır nesirdir. Seciler (düzyazıda kafiye), söz ve anlam sanatları, bağlaçlarla uzayıp giden cümleler bu nesrin ayırıcı özelliğidir. Dili, yabancı söz ve tamlamalarla yüklüdür. Sanatçı, süslü nesirde ne kadar usta olduğunu gösterme amacını taşır. Daha çok, ahlak ve felsefe konularını işleyen süslü nesir, bazı mektuplarda da görülür. Sinan Paşa’nın Tazarruname’siyle Veysî ve Nergisi’nin nesirleri bu türün örnekleridir.
]]>İslami dönemde öğretici metinler düz yazı biçiminde verilmiştir. Düz yazının şiirin yanında sönük kaldığı bu dönemde az da olsa nesir alanında eserler de verilmiştir. Bu eserler, üslup ve içerik açısından değişik gruplara ayrılarak incelenir.
Divan edebiyatında nesre “inşa”, nesir yazan kişiye “münşi”, nesirlerin toplandığı eserlere “münşeat” adı verilir. Nesir türündeki eserler ise “tarihler, münşeat, tezkire; ilmî, dinî ve ahlaki eserler’ dir. Divan nesrini üç bölümde incelemek mümkündür:
SADE NESİR
Halk için yazılan sade anlatımlı nesirlerdir. Halk için yazılan bu nesirlerde masal, efsane, öykü, destan, dinî ve tasavvufi konular anlatılır. Mercimek Ahmet’in Kabusname’si, Kul Mesut’un Kelile ve Dimne çevirisi, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si bu nesrin önemli örnekleridir.
ORTA NESİR
Tarih ve bilim kitaplarında kullanılan nesirdir. Ustalık göstermek amacı güdülmemesine, söz oyunlarına başvurulmamasına karşın dili, sade nesirden ağırdır. Kâtip Çelebi’nin bazı eserleri ve Naima’nın kendi adıyla anılan tarihi bu nesre örnektir.
SÜSLÜ (SANATLI) NESİR
Söz oyunlarıyla, sanatlarla yüklü, dili ağır nesirdir. Seciler (düzyazıda kafiye), söz ve anlam sanatları, bağlaçlarla uzayıp giden cümleler bu nesrin ayırıcı özelliğidir. Dili, yabancı söz ve tamlamalarla yüklüdür. Sanatçı, süslü nesirde ne kadar usta olduğunu gösterme amacını taşır. Daha çok, ahlak ve felsefe konularını işleyen süslü nesir, bazı mektuplarda da görülür. Sinan Paşa’nın Tazarruname’siyle Veysî ve Nergisi’nin nesirleri bu türün örnekleridir.
İslam Uygarlığı Etkisinde Gelişen Öğretici Metin Türleri Şunlardır:
• Münşeat
Düz yazı türünde verilen eserlerin genel adıdır. Mektuplar da münşeat örnekleridir. Osmanlı döneminde edebiyata konu olan mektuplar, bugünkünden biraz farklıydı. Tarihî belge olarak da bakılabilecek olan bu dönem mektupları, bugün pek çok yönden incelenmeye değerdir. Siyasi, askerî, fikrî, edebî konularda devirlerine ışık tutan mektuplar, insanların birbiriyle ilişkilerini, psikolojilerini, anlayışlarını ve düşüncelerini ortaya koymaktadır. Mektuplar, yazarlarının ruhsal yapıları ve sanatçı kişilikleri ile ilgili önemli ipuçları taşıdıklarından, edebî eserlerin arka planına dair bilgiler de içerir.
Sonuç olarak mektuplar, yazarlarının pek çok konudaki geniş bilgilerini gösterdikleri gibi, eski kültürümüzün zenginliğini de ortaya koymaktadır. Divan edebiyatında Fuzûlî’nin “Şikâyetname” adlı eseri edebiyatımızdaki en ünlü mektuplardan biridir.
• Sefaretname
Resmi görevle yurt dışına gönderilen elçilerin ya da beraberindeki kişilerin, gittikleri yerlerle ilgili izlenimlerini aktardıkları eserlerdir. Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin “Sefaretnamesi” ünlüdür.
Edirne yakınlarında doğan Yirmisekiz Çelebi Mehmet. 18. yüzyılda yaşamıştır. Devlet kademelerinde memurluklarda bulunan Çelebi Mehmet, III. Ahmet zamanında elçilik göreviyle Fransa’nın başkenti Paris’e gönderilmiştir. Fransa ile Osmanlı arasındaki ilişkileri geliştirmek. Fransız medeniyetinin bizde uygulanabilecek yönlerini yazmak da görevleri arasındaydı. Bu görevleri yerine getirmek için elçiliği sırasında gördüklerini, yaşadıklarını, izlenimlerini kaleme aldı ve Sefaretname adlı ünlü eserini oluşturdu. Sefaretname, edebiyatımızda Avrupa’yı tanıtan en önemli eserlerden biri oldu.
• Tarih
Geçmiş dönemlerde meydana gelen olayları, savaşları o dönemin şartlarını göz önünde bulundurarak, sebep ve sonuçlarıyla anlatan nesir türüdür. Osmanlıda tarih yazarına müverrih denir. Bu tür metinlerde geçmişteki olaylar ve gelişmeler gerçekçi bir üslup ve sade bir dille aktarılır. Bu tür metinler, okuyuculara geçmişteki olayları, gelişmeleri doğru şekilde tanıtmak için kaleme alınır. Tarihî metinlerde asıl amaç, geçmişteki olayları ve gelişmeleri belgeler ışığında aktarmaktır. Okuyucular bu tür metinlerde tarihî bir olayı, gelişmeyi, kişiyi öğrenme fırsatı bulur. Naima Tarihi bunun bir örneğidir.
Naimâ (17. yüzyıl)
Divan edebiyatının ünlü tarihçilerindendir. Şairlik özelliği de vardır. İyi bir öğrenim görmüştür. Edebiyat, astronomi ve tarihe ilgi duymuştur. Kendi adıyla anılan “Naima Tarihi” adlı tarih eseriyle ünlüdür. Eserin ön sözünde yazar, İbni Haldun ve Kâtip Çelebi‘den yararlanarak tarih, tarih felsefesi, tarih kaynakları vb. konularda bilgiler vermiştir. Yazar, bu eserinde bazı şiirlerini de aktarmıştır. Bu şiirlerden en önemlisi tarihi övmek için yazdığı on yedi beyittik şiiridir.
• Seyahatname
Bir yazarın değişik sebeplerle yurt içinde ve yurt dışında yaptığı geziler sırasında gördüklerini, yaşadıklarını, duyduklarını anlattığı yazılara gezi (seyahat) yazısı denir. Gezi yazılarında gezilen yerlerin toplum yapısı, kültürü, önemli şehirleri yanında; orada yaşayan insanların günlük hayatı, dili, dinî inanışları vs. ile gezi sırasında yaşanan olaylar konu edilir. Seyahat yazılarında daha çok, hikâye yolu ile anlatma (tahkiyeli ifade) kullanılır. Ayrıca gezi yazılarının zevkle okunabilmesi için dilin canlı, akıcı ve mümkün olduğu kadar yalın olması gerekir.
Gezi yazılarında kullanılan en önemli anlatım şekillerinden birisi de tasvirdir. Yazar, gördüğü tarihî eserleri, tabiî güzellikleri, tasvirler yoluyla anlatır. Bu tasvirlerde zaman zaman çeşitli söz sanatlarına başvurur. Seyahatnameler, edebî değeri olan birer tarihî eser kabul edilebilir. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si ve Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’si seyahatname türünün en güzel örneklerindendir.
Osmanlı dönemi Türk edebiyatındaki seyahat türünde eser veren sanatçılar arasında Evliya Çelebi, Piri Reis, Şeydi Ali Reis, Yirmisekiz Çelebi Mehmet gibi isimler sayılabilir.
Evliya Çelebi (17. yüzyıl)
Edebiyatımızda gezi türünün başarılı örneklerini veren yazar, usta bir gözlemcidir. Genç yaşta çeşitli ülkeleri dolaşarak yeni yeni şeyler öğrenmesi ve babasının arkadaşlarından dinledikleri, Evliya Çelebi’nin içindeki seyahat isteğini artırmıştır. Bir süre sonra seyahate başlayan yazar, yalnız Anadolu’yu değil birçok ülkeyi de dolaşmıştır.
Evliya Çelebi, elli yıllık süre içinde gezdiği yerleri “Seyahatname’ adlı eserinde anlatmıştır. 10 ciltten oluşan eser, Türk edebiyatında gezi türünde verilen ilk eserlerden sayılır. Gözleme dayalı betimlemeleri, abartılı söyleyişi, mizahlı, günlük konuşma diline yakın üslubu, onu döneminin yazarlarından ayırır. Evliya Çelebi, gözlemleriyle yetinmemiş, tarihi eserleri, onları yaptıranları, insanların yaşam biçimlerini de aktarmıştır.
Seydi Ali Reis (16. yüzyıl)
Osmanlı döneminde ünlü bir denizcidir. Rodos’un fethinden itibaren Barbaros Hayrettin ve Sinan Paşa ile birlikte Akdeniz’de çeşitli savaşlara katılmıştır. İstanbul’da, konağında döneminin âlim ve şairleriyle sohbetler düzenlemiştir. Şiirler de yazan Seydi Ali Reis, “Kâtibi” mahlasını kullanmıştır. En önemli eseri ‘Miratü’l Memalik’tir. Yazar, bu eserinde kendi seyahatini anlatmaktadır. Seydi Ali Reis, Hindistan’dan Bağdat’a dönüşünde yol arkadaşlarının, kendisinden gördükleri şehirleri, karşılaştıkları değişik ve ilginç olayları, ziyaret ettikleri türbeleri ve çektikleri zorlukları anlatan bir kitap yazmasını istemeleri üzerine kaleme almaya başladığı bu eseri, 1557′de İstanbul’da tamamlamıştır. Süveyş kaptanlığına tayininden sonra yaşadıklarının bir hikâyesi olan bu eserde Seydi Ali Reis, geçtiği memleketler, tanıştığı hükümdarlar ve şahit olduğu olaylar hakkında bilgi vermektedir. “Mirat-ı Kâinat, Kitabü’l Kâinat, Kitab-ı Muhit” adlı eserleri de vardır.
• Tezkire
Tezkire, “zikredilen, zikri geçen” anlamına gelen bir kelimedir. Kişilerin biyografisini çeşitli yönleriyle ele alan eserlere de tezkire denir. Bir başka deyişle ünlü kişilerin yaşam öykülerinin toplandığı eserlerdir. Divan edebiyatındaki tezkire, günümüz edebiyatında biyografinin karşılığıdır. Bu eserler mensur yazılmakla birlikte içinde manzum kısımların yer aldığı tezkireler de vardır. Tezkireler bugünkü edebiyat tarihlerinin ve şiir antolojilerinin yerini tutmaktadır.
Tezkireler, çağının bir edebiyat ve kültür ürünüdür. Yazıldığı çağın sosyal, kültürel, sanatsal ortamını içerir. Aynı zamanda günümüz araştırmaları için değerli birer belge ve kaynak durumundadır.
Edebiyatımızdaki ilk tezkire örneği, Ali Şir Nevai’nin “Mecalisü’n Nefais” adlı yapıtıdır. Latifi’nin “Tezkiretü’ş Şuara” adlı yapıtı süslü nesir örneğidir. Sinan Paşa’nın “Tezkiretü’l Evliya” adlı yapıtı da evliyaların yaşamlarının yer aldığı bir tezkiredir. Bunun yanında Sehi Bey’in “Heşt Behişt” adlı tezkiresi vardır. Âşık Çelebi de tezkire yazarlarındandır.
• Surname
Osmanlılar döneminde şehzadelerin sünnet düğünleriyle, kadın sultanların evlenme törenlerini betimlemek amacıyla yazılmış manzum ya da mensur yapıt. Kaside biçiminde olanlarına surriye de denilmiştir. Surnamelerde, gece ve gündüz süren eğlencelerde gösterilen hünerler, açılan yarışmalar, kazananlara dağıtılan ödüller, halk için hazırlanan sofralarla büyüklere verilen şölenler, vezirlerden her birinin sunduğu armağanlar, padişahın vezirlere giydirdiği kürkler, verdiği armağanlar anlatılır.
Levni’nin en tanınmış eseri Surname’dir. Surname, yazılı ve bol resimli bir kitaptır ve bir sünnet düğünü resmedilmiştir. Yüzlerce değişik sahneyi içeren bu minyatürlerde Levni, sünnet törenini esprili bir yaklaşımla resmetmiştir.
• Gazavatname
Edebiyatımızda, ordunun akınlarını, savaşları, kahramanlıkları, zaferleri şiir veya nesir şeklinde anlatan eserlerdir. Bu eserler belli devirlere ait olayları ayrıntılı bir tarzda anlatmaları dolayısıyla tarihçilerin çalışmalarına kaynak oluşturmaktadır.
Türk edebiyatında ilk gazavatname örnekleri 15. yüzyılda yazılmaya başlandı. On altıncı yüzyıldan itibaren zaferlerin artmasıyla birlikte bu tür eserlerin yazımında büyük bir artış görüldü. Gazavatnameler konuları itibariyle üç bölüme ayrılır:
Osmanlı Devletinde gerilemenin başlaması ve büyük zaferlerin kesilmesi ile gazavatnamelerin yazılmasında da bir azalma görüldü. En son yazılan gazavatnameler 1853 Kırım Seferi ile 1897 Yunan Harbine aittir. Edebiyatımızda kırkı manzum olmak üzere 250 kadar gazavatname vardır.
• İlmi Eserler
Tıp, astronomi, coğrafya gibi konularda yazılan öğretici eserlerdir. İlmî eserlerde hayallere yer verilmez. Kelimeler mecaz anlamlarından çok gerçek anlamlarına kullanılır. Anlatım nesnel bir şekilde gerçekleşir. İlmî eserlerin, öğreticilik yönü ağır bastığından, bunlar yalın bir dille yazılmaya çalışılmıştır. Bu eserlerin yazımında, genel olarak sade nesir tercih edilmiştir. İlmi eserlerde dil genellikle göndergesel işlevinde kullanılmıştır.
• Dini Eserler
Ahlak, tasavvuf ve din konularının işlendiği dinî eserlerdir. Divan edebiyatı, ilmî kimliğini, İslamlığın temellerini bir sistem olarak düzenleyen medreseden alıyordu. Dolayısıyla dinî eserler, genellikle medresede yetişen yazarlar tarafından oluşturulmuştur. Bu eserlerde, İslam dininin esaslarını tanıtmak amaçlanmıştır. Bu nedenle dini eserlerden bazı İslami terimler kullanılmakla birlikte sanattan, süsten kaçınılmış, devrine göre oldukça sade bir dil kullanılmıştır.
Siyer
“Siyer”, Arapça “sîre” sözcüğünün çoğulu olup Peygamberimizin hayatını anlatmak için kullanılır. Zaman içinde: Soy dizini, doğumu, çocukluğu, gençlik yılları, peygamberliği, Mekke ve Medine’de meydana gelen olaylar ve gerçekleşen savaşları da içine alacak şekilde, doğumundan ölümüne kadar Hz Peygamber (sas)’in hayatından söz eden kitaplara “Siyer-i Nebi”, “es-Siretü’n-Nebeviyye” veya kısaca “Siyer” adı verilmiştir. Siyer, bir yönüyle hadis ilmine bir yönüyle de İslâm tarihinin içine girmiştir Gerçekten siyer. Hz Peygamberimizin söz ve davranışlarından bahseden hadis ilminin bilinmesini gerekli kıldığı gibi; onun hayatının her safhasından bilgi vermesi itibariyle de İslam tarihinin bir bölümünü oluşturur.
Hilye
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in iç ve dış özelliklerini anlatan eserlerdir. Hilyeler ilk zamanlarda küçük yazılı metinler olarak ortaya çıkmışlardı. Bir sevgi ve sadakat nişanesi olarak yazılan bu hilye metinlerini önceleri Müslümanlar kalpleri üzerindeki göğüs ceplerinde taşırlardı. Ancak Osmanlı dönemine gelindiğinde hilye geleneği asıl ihtişamlı örneklerini levhalar üzerinde verecektir.
Divan edebiyatında da hilye yazıcılığının rafine örneklerini görmek mümkündür. Osmanlı şairlerinin bu alanda çığır açıcı rol üstlendikleri artık genel kabul gören bir durumdur.
Hilyeler düzyazı türünde verilebileceği gibi nazım biçiminde de verilebilir. Divan şiirindeki ilk manzum hilye örneği ise Hakanî Mehmed Bey e ait olandır. Günümüzde de ilgi görmeye devam eden eser, Hilye-i Hakanî olarak isimlendirilmiş, Ziya Paşa ve Muallim Naci gibi edebî görüşleri birbirlerine zıt büyük şairler bile eserin ihtişamı konusunda mutabık kalmışlardır.
]]>