Yusuf Has Hacip: Kutadgu Bilig (İlk siyasetname-öğretici
Mevlana: Mesnevi (Dinî, tasavvufi-beyit)
Şeyyad Hamza: Yusuf u Züleyha (ilk manzum aşk hikâyesi)
Yunus Emre: Risaletü’n Nushiyye (Öğretici)
Gülşehri: Mantıku’t-Tayr (Tasavvufi)
Âşık Paşa: Garipname (Dinî, Tasavvufî)
Hoca Mesud: Süheyl ü Nevbahar
Erzurumlu Kadı Darir: Kıssa-i Yusuf
Şeyhoğlu Mustafa: Hurşidname
Ahmedi: İskendername (Savaş ve Kahramanlık)
Ahmed-i Dâi: Çengname
Süleyman Çelebi: Vesiletü’n Necat (Mevlid-Dinî)
Şeyhi: Hüsrev ü Şirin (Aşk Hikâyesi), Harname (Mizahî, eleştirel, yergi tarzında)
Cem Sultan: Cemşid ü Hurşid (Aşk Hikâyesi)
Ali Şir Nevai: Lisanü’t-Tayr
Fuzûlî: Leyla vü Mecnun (Tasavvufi Aşk Hikâyesi), Beng ü Bade
Nabi: Hayriyye, Hayrabat (Öğretici)
Şeyh Galip: Hüsn ü Aşk (Dinî, Tasavvufi)
İzzet Molla: Mihnetkeşan, Gülşen-i Aşk
]]>
HAMSE SAHİBİ DİVAN SANATÇILARI VE YAPITLARI
ALİ ŞİR NEVAİ
TAŞLICALI YAHYA
NEVİZADE ATAİ
NERGİSİ
GENCELİ NİZAMİ
Büyük divan şairlerinden olan Genceli Nizami, mesnevi tarzında yetkin eserler vermiştir. Firdevsi ve Senai’den etkilenen Nizami, kendisinden sonra gelen Osmanlı ve İran şairlerini derin biçimde etkilemiştir. Tevhid, münacaat, naat ve medhiyelere geniş yer verdiği mesnevilerinde mecaz ve teşbih gibi edebî sanatları çok zengin biçimde kullanmıştır.
]]>Halk dilinde anlatılarak oluşmuş, bir sanatçı tarafından sonradan yazıya geçirilmiş, olağanüstü olayların anlatıldığı sözlü edebiyat ürünüdür.
Olaylar, bütünüyle hayal ürünüdür.
Tekrar edilen kalıplaşmış bölümler (tekerleme) vardır.
Masal kahramanları, belli bir toplumun bilinen bir zamanda yaşamış kişileri değildir. Her ülke ve zamanda olabilecek padişah, vezir, bezirgan, köylü, kadı, derviş, ırgat, harami gibi sembol tiplerdir. Kahramanlar arasında genellikle cüceler, gulyabaniler, periler, devler, alev püsküren ejderhalar, cadılar da yer alır.
İyi kahramanlar hep iyi, kötü kahramanlar hep kötüdür. Masalın sonunda iyi kahramanlar ödüllendirilirken kötü kahramanlar cezalandırılır. Masallarda her şey tatlıya bağlandığı için kötü tiplerin kötülükleri ve hainlikleri üstünde fazla durulmaz. Kötüler, korkunç olmaktansa gülünç edilirler. Eşkıyalar, iyi yüreklidir, hırsızlar bile masumdur. Bunlardan çok zalim olanlar, hemen sert cezalara çarpılıp yok edilirler. İyiler, en sona kadar yaşayıp mutlu olurlar.
Masallarda mekân büsbütün gerçek dışı ülkelerdir. Masal çevreleri hiçbir coğrafi mekâna bağlanamaz. “Kaf dağı”, “Yedi Derya Adası”, “Çin-Maçin” gibi haritada bulunmayan ülkeler veya “iki memleket arası”, “yedi kat yerin altı”, “yerin yedi kat üstü” gibi hayalde tasarlanan yerler, masal kişilerinin sırf gerçek dışı çevrelerde yaşatılmış timsaller olduğunu gösterir. Bazen İstanbul, Erzurum, İsfehan, Halep gibi gerçek şehirlerin masallarda geçtiği olursa da bunlar sadece birer isimden ibarettir. Kahramanların bu şehirlerle ilgisi gösterilemez. Ne zaman, hangi semtte yaşadıkları bilinmez.
Masallarda çevre tasvirleri büsbütün yok değildir. Ancak, bu tasvirler gözleme değil, hayale dayanmaktadır. Bunlar, dünyadan seçilen unsurlarla donatılmış fakat dünyada rastlanması imkânsız olan bahçeler, saraylar, ırmaklar, şehirlerdir.
Masallardaki zamanın gerçek zamanla ilgisi yoktur.Zaman, ne kesin ne de yaklaşık olarak tahmin edilebilir. Zaten, masalların “Evvel zaman içinde… Bir varmış bir yokmuş…” gibi döşemelerle başlaması, dinleyiciyi hayal atmosferine sokarak geçmiş zamanı iyice belirsiz kılmak içindir. Olaylar, -miş’li geçmiş zaman kullanılarak anlatılır.
Sözlü halk verimi olan masallar kuşaktan kuşağa söz yolu ile geçmiştir. Usta masal söyleyiciler, onları her anlatışlarında biraz değiştirmişlerdir. Şu hâlde masal üslûbu bir söyleyiş üslûbudur. Konusu aynı olan bir masalın, yüzlerce değişik söylenişi bulunabilir.
Masallarda asla ayrıntılara sapılmaz. Zaman ve mekânlar arasında büyük boşluklar bırakılır. Kırk yıl hatta bin yıllık zaman bir çift söz ile geçiştirilir. Çünkü masalın baş özelliği çabukluktur. Masalcı, kahramanın bütün hayat safhalarını izlemez, yalnız çok önemli vakalar üstünde durur. Bunun için anlatışı kısa sürer. Masalı, halk hikâyeleri ile destanlardan ayıran önemli bir özelliği de budur.
Eğitici ve öğretici nitelikler taşır. Bu niteliklerinden dolayı uzun kış gecelerinde, kadınlı çocuklu meclislerde masallar söylenmiştir.
Daha çok, evrensel konular dile getirilir. Masallarda, milletleri birbirinden ayıran unsurlar değil; hepsinde ortak olan duygu ve özlemler işlenmiştir. Millî özellikler gibi, dinî inançlar da az görülür. Masalı destan, menkıbe ve efsaneden ayıran bu din dişilik özelliği de önemlidir.
Edebiyatımızda Eflatun Cem Güney, masallarımızı derleyip yazıya geçirmiştir. Edebiyatımızda Keloğlan en tanınmış masal kahramanıdır.
Alman edebiyatından Grimm Kardeşler, uluslarının masallarını derleyerek yazıya geçirmişlerdir. Pamuk Prensesle Yedi Cüceler, Bremen Mızıkacıları, Kül Kedisi bu sanatçıların en tanınmış yapıtlarıdır.
MASALIN BÖLÜMLERİ
1) Döşeme (Giriş): Masalcının, dinleyicileri masal atmosferine hazırlamak, onları biraz güldürmek, biraz da ustalığını göstermek için düzüp koştuğu sözler zinciridir. Bunların çoğunu gelenekten alır, biraz da kendi icatlarını katar. Döşemeye ilgili ilgisiz, manâlı mânâsız birçok sözler doldurur. Söz zincirleri arasındaki seciler ahengi ve bağlantıyı kurmaktadır. Bu bölümde söylenegelen bazı kalıplaşmış tekerlemeler
(Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde güzel ülkelerden birinde, bir padişah yaşarmış…) kullanıldıktan sonra belirsiz bir yerden söz edilir. Bunun için de “Gökle yerin birleştiği yerde, çok uzaklarda, Kafdağı’nın ardında… Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, altı ay bir güz gittik… Bir de arkamıza baktık ki arpa boyu yer gitmişiz. Yine kalktık gittik gide gide gittik… Göründü Çin Maçin padişahının bağları.” gibi ifadeler kullanılır. Kahramanlar kısaca tanıtıldıktan sonra masala girilir.
2) Olay (Gelişme): Olay bölümü de kendi arasında “Giriş, Gelişme, Sonuç” bölümlerine ayrılır. Bu bölümde söz ve hikâye anlatma kudreti masalcının ustalığına kalmıştır. Masalın temel varlığını ortaya koyan bu bölüm, başkahramanın başından önemli bir olay geçmesiyle başlar. Sonra masala, çoğu kötü olarak tanınan kahramanlar girer. Bu bölümün sonlarına doğru, kötü kahramanlar bir bir yenilerek cezalandırılır.
3) Dilek (Sonuç): Genellikle başkahramanın galibiyeti ve iyi huylu kahramanların ödüllendirilmesi tekerlemeler eşliğinde dile getirilir. Bazen de kötü huylu kahramanların yaptıkları kötülüklerden pişmanlık duyarak iyi huylu olmaya karar verdikleri görülür. Masal güzel bir sonuca bağlanır. Masalcı, kahramanların iyi bahtını, dinleyiciler için de temenni etmeye başlar. Dilek bölümü de kalıplaşmış bir kaç sözden {Onlar ermiş muradına, darısı buradakilerin başına… Gökten üç elma düşmüş görenlerin başına, birisi bu masalı düzüp koşana, birisi oturup dinleyene, birisini de okuyup üfledim falanın ruhuna yolladım.) ibarettir.
]]>Saltuk Buğra Han Destanı: Karahanlı hükümdarı Saltuk Buğra Han’ın insanları Müslümanlığa çağırması, inanmayanlara keramet göstermesi, savaşlarda ağzından ateşler saçarak inanmayanları yakması anlatılır.
Manas Destanı: Müslüman Kırgızlarla putperest Kalmuklar arasındaki mücadeleler anlatılır. Destanın başkahramanı Manas, İslamiyet’i yaymak için mücadele eden kahraman bir savaşçıdır. Destanda, İslamiyet öncesindeki Türklerin yaşam, kültür ve inançlarına dair bilgiler de yer almaktadır.
Cengiz Han Destanı: Moğol hükümdarı Cengiz Han’ın yaşamı, savaşları ve Moğol istilasından sonra Kıpçak bozkırlarındaki ve eski Uygurların yaşadığı bölgelerdeki olaylar anlatılır.
Battal Gazi Destanı: Destanın kahramanı, Türkler arasında Battal Gazi adıyla benimsenmiş bir Arap savaşçıdır. Emevilerin Hıristiyanlarla yaptıkları savaşlarda kahramanlıklar gösteren Abdullah isimli bir kişinin kahramanlıkları, zamanla bu destanı doğurmuştur. Battal Gazi, Müslümanlığı yaymak için insanların yanı sıra; büyücü, cadı ve dev gibi olağanüstü güçlerle de savaşır. Destanda ayrıca Battal Gazi’nin üstün donanımlı atı “Aşkar Devzâde” de önemli bir yer tutar.
Danişment Gazi Destanı: Anadolu’nun fethi ve bu mücadelenin kahramanları anlatılır. Olayların tarihî gerçeklere uygunluğundan, kahramanlarının yaşamış Türk beyleri olmasından, Anadolu coğrafyasının gerçek isimleriyle anılmasından dolayı uzun süre tarih kitabı olarak nitelendirilmiştir.
Köroğlu Destanı: Destanın kahramanı Köroğlu’nun, Bolu Beyi’nin yaptığı zulümleri engellemek için ortaya koyduğu kahramanlıklar anlatılır. Etrafına yiğitler toplayan Köroğlu, Bolu Beyi tarafından gözlerine mil çekilerek kör edilen babasının intikamını almak için dağlara çıkar. Yaşamını yoksul ve çaresizlere yardım ederek geçirir. Halk inancına göre: “Silah icat edildi, mertlik bozuldu.” demiş ve kırklara karışmıştır.
]]>Milletlerin geçmişlerindeki olaylara ve efsane motiflerine dayanılarak ulusların dilek ve arzularına uygun, hayal gücüyle meydana getirilen anonim ürünlerdir. Hepsi sözlü ve çoğu manzum olan bu verimlerin bir kısmı sonradan yazıya da geçirilmiştir. Başka bir deyişle destan, milletlerin hayatında büyük yankılar bırakmış tarih olaylarının çağdan çağa değişmiş, ülküleşmiş ve sayısız hayal unsurları katılarak tanınmaz hâle gelmiş, uzun manzum hikâyesidir.
Destan (dasitan) kelimesi Farsçadır. Eski Yunanlılar, ozanların sazla terennüm ettikleri bu türlü şiirlere “epos (söz)” derlerdi. Bundan ötürü, Batı dillerinde destana “epope” adı verilmektedir.

Destan üslûbunun en önemli özelliği, görkemli söz ve cümlelerle kurulmuş olmasıdır. Bayağı söz ve deyimlerden, sönük ifadelerden kaçınılmıştır.
Destanlar üç safhada oluşur:
a) Doğuş Safhası: Bu safhada milletin hayatında iz bırakan önemli tarihî ve sosyal olaylar, bu olaylar içinde yüceltilmiş efsanevi kahramanlar görülür,
b) Yayılma Safhası: Bu safhada, söz konusu olay ve kahramanlıklar, sözlü gelenek yoluyla yayılır. Anlatılanlar, böylece kuşaktan kuşağa geçer.
c) Derleme (Toplama, Yazıya Geçirme) Safhası: Bu safhada, sözlü gelenekte yaşayan destanı, güçlü bir şair, bir bütün hâlinde derleyip manzum olarak yazıya geçirir. Çoğu zaman bu destanların kim tarafından derlendiği ve yazıya geçirildiği belli değildir.
Destanlar, oluşumları bakımından “doğal destan” ve “yapay destan” olmak üzere ikiye ayrılır:
1) Yapay Destan: Önemli bir tarihî olayın yıllar sonra, destan özelliklerine uygun olarak bir şair tarafından kaleme alındığı şiirlerdir.
Dünya edebiyatındaki başlıca yapay destanlar:
Edebiyatımızda yapay destan özelliği gösteren şiirler:
2) Doğal Destan: Toplumu derinden etkileyen olaylar sonunda, halk arasında kendiliğinden oluşan uzun şiirlerdir. Bunlar genellikle daha sonra bir şair tarafından derlenip düzenlenmiştir. Doğal destanlar, ulusların, özellikle tarih yazımının olmadığı dönemlerini aydınlatmaları
bakımından önemlidir. Türk edebiyatında doğal destanlar İslamiyet öncesi ve İslami dönem olmak üzere ikiye ayrılır. Bu destanların çoğu, destan döneminde yani Müslümanlık öncesi dönemde ortaya çıkmıştır.
Konularına göre mesneviler
Vehbi (Surnâme)
Türk Edebiyatında Önemli Mesneviler ve Yazarları ]]>
Türk edebiyatında önemli mesneviler
Konularına Göre Mesnevi Örnekleri ve Yazarları ]]>
Şiirde günlük hayattakinden farklı bir dil vardır. Şair, dış dünyadan aldığı malzemeyi, ona duygu ve düşüncelerini de katarak mecaz, teşbih, istiare, kinaye, tezat vb. yollarla olduğundan çok daha farklı aktarır. Şiir dili denen bu yeni dil, büyük oranda imge, çağrışım ve söz sanatlarına dayanılarak kurulur.
İmge:
Anlatılmak istenenle başka şeyler arasında bağlantı kurularak zihinde canlandırılan yeni biçimlerdir. İmge edebi ürünlerde yansıtılmak isteneni daha canlı, etkili ve görünür kılmak için zihinde canlandırılmaya çalışılan görüntüdür. İmgenin oluşması dilin mecaz kullanımına bağlıdır. Çağrışım ve söz sanatları, sanatçının yeni kavram ve duyuşları yeni imgelerle anlatılmasına zengin imkân sağlar. İmge; mecaza, alışılmamış bağdaştırmalara, söz ve anlam oyunlarına, simgelere ve çağrışımlara dayanır.
Örneğin,
Ve güldün, rengarenk yağmurlar yağdı
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı
Yaralı bir ceylan gözleri gibi sıcak
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı
dizelerinde:
gibi söyleyişler, imgeli söyleyişlerdir.
Aşağıdaki söyleyişlerde de imge vardır.
─ Bir mavi balon mudur bu yaz
İçi sevda dolu yolculuk
─ Gece, ayakları kokan bir adam gibi gelir
Eşiklere oturmuş aya doğru çocuklar
─ Kendinden bir şeyler kattın
Güzelleştirdin ölümü de
Ellerinin içiyle aydınlattın
Ölüm ne demektir, anladım.
─ Yazık!
Sana ikram edecek
Bir yalnızlığım bile yok.
Çağrışım:
Bir kelime, bir imge, bir mazmun ya da bir resim ile kısacası bir uyarıcı vasıtasıyla okurun zihninde, hayalinde bazı duygu ve düşüncelerin oluşmasıdır.
ÖRNEK SORU:1
Aşağıdaki dizelerin hangisinde teşbih sanatı kullanılmıştır?
A) Söz anladım ki uzun, hem de pek uzun sürecek
Benimse vardı o gün pek çok işlerim görecek
B) Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına
C) Bir cümbüştür kopsa da gece yakamozlarda
Münzevi balıklarız aynı kavanozlarda
D) Şakaklarıma kar mı yağdı ne var
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz
E) Bir göz gibi süzüyor beni camdan gece
Dönüyor etrafımda bir sürü kambur cüce
CEVAP: E seçeneğinde gece gündüze benzetilerek teşbih sanatı yapılmıştır.
ÖRNEK SORU:2
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarilerin in ilahisi
Bir zafer müjdesi burada her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
Dalga dalga hücüm edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden,
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağluplar, mahzunlar…
Aşağıdakilerden hangisi yukarıda verilen şiirlerin ortak özelliği değildir?
A) Kafiye örgülerinin aynı olması
B) Çağrışım uyandıracak sözcüklerin kullanılması
C) İmge aracılığıyla anlamın yoğunlaşması
D) Nazım birimlerinin bentlerden oluşması
E) Söz sanatlarından yararlanması
Soruda iki metin karşılaştırılması ve ortak olmayan özelliğin seçeneklerden tespiti istenmektedir. B, C, D, E seçeneklerinde verilen özellikler her iki metin içinde söylenebilir. A seçeneğinde verilen aynı uyak örgüsünü kullanma özelliği iki metin için ortak değildir. Çünkü birincil metin aa/bb/cc/dd uyak örgüsüyle yazılmışken ikinci metin, aabccba uyak örgüsüyle yazılmıştır.
]]>
Edebiyat – Tarih İlişkisi
Edebî Metin – Tarihi Metin
Edebiyat – Din İlişkisi
Türk Edebiyatının Dönemlere Ayrılmasındaki Ölçütler
Türkçenin Tarihsel Gelişimi
İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı – Sözlü ve Yazılı Dönem (Ayrıntılı)
ÜNİTE 2 HİKÂYE
Hikâye
Hikâyede Anlatım Biçimleri ve Teknikleri (İç Monolog, Öyküleyici , Betimleyici, Diyalog Yöntemi)
Dede Korkut Hikâyeleri
Halk Hikayelerinin Destanlarla Karşılaştırılması
Halk Edebiyatında Hikâye
Halk Hikâyelerinin Biçimsel Özellikleri- Beslendiği Kaynaklar
Mesnevi
Tanzimat Dönemi Türk Hikâyesi
Tanzimat’tan Millî Edebiyat Dönemi’ne Türk Hikâyeciliğinin Gelişimi
Fiilimsiler (Eylemsiler) : İsim-fiiller (Adeylemler) Sıfat-fiiller (Sıfateylem – Ortaç) Zarf-fiiller (Bağfiil – Ulaç)
ÜNİTE 3 ŞİİR
İslamiyet Öncesi Türk Şiiri
Geçiş Dönemi Eserleri
Halk Şiirinin Genel Özellikleri
Anonim Halk Şiiri
Âşık Tarzı Halk Şiiri
Dinî – Tasavvufi Halk Şiiri
Divan Şiiri
Edebî Sanatlar
İsim Tamlamaları
ÜNİTE 4 DESTAN /EFSANE
Destanların (Epope) Oluşumunda Mitolojik Dönem
Destan Dönemi, Destanların Doğuşu, Destanlardaki Öğeler
Doğal ve Yapay Destanlar
Türk ve Dünya Edebiyatı Doğal ve Yapma Destanları
Efsane
Sıfat Tamlamaları
ÜNİTE 5 ROMAN
Roman
Batı Edebiyatında Roman Türünün Gelişimi
Türk Edebiyatında Roman
Tanzimat Dönemi Türk Romanlarının Genel Özellikleri
Servetifünun Dönemi Romanının Genel Özellikleri
Millî Edebiyat Dönemi Romanının Genel Özellikleri
Cümle Çeşitleri
ÜNİTE 6 TİYATRO
Türk Tiyatrosu
Geleneksel Türk Tiyatrosunun Genel Özellikleri
Tanzimat Dönemi Tiyatrolarının Özellikleri
Millî Edebiyat Dönemi Tiyatrosu
ÜNİTE 7 ANI
Anı (Hatıra)
ÜNİTE 8 HABER
Haber Yazıları
ÜNİTE 9 GEZİ YAZISI
Gezi Yazısı